nurgül Admin
Mesaj Sayısı : 3494 Nerden : İstanbul Reputation : 3 Kayıt tarihi : 04/11/09
| Konu: Göz Hakkı 11.02.10 14:21 | |
| Göz Hakkı Ekrem Bektaş
Güzel bir sonbahar günüydü. Bu güzel günün hatırı için işten erken çıkmış, eve gezine gezine gitmeyi düşünmüştüm. Bütün insanların yüzü gülüyordu... Her şeyde bir güzellik vardı. Kuşlar neşeli; gökyüzü parlaktı... Çocuklar sokaklarda sevinçle oynuyordu. İhtiyarlar sırtlarını güneşe vermiş, ev hanımları akşam için yapacakları yemeklerin hazırlığı ile meşgul, bir taraftan da şuradan-buradan konuşuyorlardı. "Hayat ne güzel!" diyordum. Şu anda mutsuz bir insan düşünmek bile mümkün değildi. Seyyar satıcılar yol kenarlarına tezgahlarını kurmuş, meyve ve sebzelerini sıra sıra dizmişler, göze en güzel bir şekilde göstererek müşteriyi çekebilmek için bütün hünerlerini ortaya koymuşlardı. Zihnimi kurcalayan bütün dertlerden uzak, düzenli düzensiz adımlarla bir o yana bir bu yana sallanarak yürüyordum. Bir seyyar satıcının önünde durdum. Kıpkırmızı elmaları piramit şeklinde dizmiş ve öyle parlatmış ki her birinden kan damlıyor. Canım çekti.. Filemi çıkardım: Böyle zamanlarda büyük işler gören bu file, bir mendil gibi cepte taşınabildiğinden hiç yanımdan eksik olmazdı... "Şöyle güzellerinden iki kilo çek" dedim; çekti... Kırmızı elmalar fileme döküldü; parıltıları göz alıyordu... Parasını verdim, yürüdüm. Bu güzel havada yolların nasıl tükendiğini bilemedim... Sanki birkaç saniyede eve gelmiştim. Halbuki bizim yol epeyi uzundur... Aynı güzellik bizim mahallede de kendini gösteriyor. Her evin kapısı mutlulukla açılıp kapanıyor. Evimin kapısına geldim... Zile basmak üzereydim ki kapı açıldı... Küçük kızım geldiğimi pencereden görmüş, koşarak kapıyı açmıştı. Yüzüme bakmadan elimdeki fileye bakar gibiydi. Elmalar onunda iştahını açmış olmalıydı. Fileyi uzattım; aldırmadı... Gözlerini arkamdaki bir noktaya dikerek: Bu çocuk kim baba? dedi. Döndüm baktım; sokağa pek uygun olmayan bir kıyafetle, saçı başı dağınık üç-dört yaşlarında bir çocuk ağlamaklı gözlerle bana doğru bakıyordu. Fileyi kızıma verdim; çocuğa yaklaştım. Ayaklarında büyükçe ayakkabılar, dudakları titrek... Bu sefer kızımın elindeki fileye bakıyor... Gözlerinde elmaların kırmızılığı... Kimbilir nerelerden beri filemin peşinden gelmişti. O onda, yıllardan beri filemde taşıdığım günahın farkına vardım... Kimbilir şimdiye kadar kaç kişinin gözü fileme takılıp kalmıştı... Kimbilir kaç kişinin isteyip de ulaşamadığı arzularını gözleriyle göre göre filemde taşımıştım... Eskiler "göz hakkı" derlerdi de yediklerinden görenlere dağıtırlardı. Ben "göz hakkı"nın dehşetini şu anda hissediyordum. Elmalardan birini çocuğun eline verdim; sevindi. Elime iki elma daha alıp çocuğun kolundan tutarak geldiğim yollardan geri dönmeye başladım. Kimbilir hangi fukaranın evladı idi... Kimbilir bu elmanın yokluğunu ne zamandan beri yaşıyordu... Çocuk bir taraftan elmasını ısırıyor, bir taraftan da ayağındaki bol ayakkabılarını sürüyerek yürümeye çalışıyordu. Zavallı çocuk... Yokluğun ızdırabı, yüzünden okunuyordu. Bu güzel havanın biraz önce gönlüme doldurduğu neş'e şimdi acıya dönmüştü. Kimbilir bu çocuk kaç günden beri bir lokma bir şey yememiş, belki yetim belki de öksüzdü... Fikirler zihnimde dolaştıkça hüznüm artıyordu. Epeyi yol yürümüştüm. Gelirken bir-iki saniyede tükenen yol, şimdi bir türlü bitmiyordu. Yorulmuştum... Acaba çocuk evini mi bilmiyordu? Neredeyse karakola götürmeyi düşünüyordum ki karşıdan düzgün kıyafetli, kravatlı bir bey geldi. Kendisini tanıyordum. Bizim yakınımızda bir avukatlık bürosu vardı... Tam bu sırada çocuk elimden kurtularak ona doğru koştu... Şaşırmıştım. Henüz şaşkınlığım geçmeden adam elini uzatarak: Sağolun efendim... Bu yaramaz, ağabeysinin ayakkabılarını giyerek annesinden gizli sokağa çıkmış... Şu kıyafetine bak sokak çocuklarına dönmüş, dedi. Avukat bey çocuğunun elinden tutmuş uzaklaşırken, elimdeki elmalarla bakakalmıştım. Eğildim, çocuğun elinden attığı ısırılmış elmayı aldım; geri döndüm. Her zaman gülerek ve üzülerek hatırladığım bu olaydan sonra acı soğanı bile "göz hakkı" olacak şekilde asla taşımadım.
Altınoluk Dergisi
| |
|