Ya Resulullah! Bana "ümmetim" diye bakar mısın?
"Ya RasûlAllah! Senden özür diliyorum. Özrümü kabul eder, bana "ümmetim" diye bakar mısın? Kendimi, karanlık bir zindanda, gözleri bağlı hissediyorum. Çaresizliğimden utanıyorum.
Ya RasûlAllah, bazı kimseler seni -hâşâ- "terörist" diye karikatürize ediyor, bazı ülkeler de buna teşne oluyorlar! Kıyamet kopsaydı da bunları görmesek, duymasaydık!..
Sen ki, Allah, senin güzelliğini tamamiyle belli etseydi, yüzüne bakmaya kimse takat getiremezdi. Sen ki, yetimlerin koruyucusu, kimsesizlerin kimsesi, ümmetinin sevgilisi, bütün varlıkların rahmet güneşisin. Sen olmasaydın olmayacak olanlar, sana hakaret ediyor Ya RasûlAllah! Ve bizler, evlerimizde kadınlarımızın, çocuklarımızın yanında oturuyor, televizyon başında çekirdek çıtlatıyoruz!
Seni unuttuk Ya RasûlAllah! Getirdiğin kitabı unuttuk, sünnetini unuttuk. Kocaman devlet elimizden gitti, uyanmadık! Örtümüz alındı, "Ne yapalım?" dedik. İşgal edildik, öldürüldük, ırzımıza geçildi; "Elimizden ne gelir ki?" dedik! Şimdi dünyada yaşamamızı istemiyorlar! Zaten yaşıyor muyduk? Biz senin yolunu terk ettiğimiz günden beri yaşamıyoruz ki!
Ölmesini bilemedik, Ya RasûlAllah!
"Cihad" kavramı gündeme geldiği zaman yüzümüz kızarır oldu, "demokratik ülkeler"e karşı. "Şeriat" dendiğinde başımız yere düştü. "Demokrasi" vardı, "insan hakları" vardı. Çağdaş insanların "çağdaş tanrıları dururken, senin tanıttığın Allah"ı dilimize almaktan utanır olduk!..
Sen gittikten sonra yavaş yavaş güneşimiz karardı Ya RasûlAllah! Zaman zaman başımıza geçenler, sırtımızı doğrultmamıza fırsat vermediler. İnsan olma, kişilik kazanma, "ümmet" olma bilincimiz öylesine aşındı ki, işgalcilerimize kahraman demeye, ırzımıza geçenlere âşık olmaya başladık!
Müthiş bir aşağılık kompleksi içerisindeyiz Ya RasûlAllah! Senin getirdiğin İslâm'ın izzetini bir tarafa koyarak, nefsimizin izzetinin (izzet-i nefs!) peşine düştük. Şimdi ben "ümmet" derken, "şeriat" derken, "tesettür" derken, kimse duymasın istiyorum. Korkuyorum Ya RasûlAllah! Bana "gerici" denecek diye korkuyorum; bana "yobaz", "terörist", "barbar", "çağdışı" denecek diye korkuyorum! Dinimi (kimliğimi), alnımdan bir nur gibi fışkırtmaktan korkuyor ve onu bir cüzam gibi ellerimle saklamaya çalışıyorum!
"Bunları o mu söyledi?"
"O söyledi!"
"O söylediyse doğrudur!"
diyen o Sıddık-ı Ekber'i düşünüyorum da, "hayret" kelimesini yazarak kendimi onunla kıyaslarken, hayret kelimesi bile bundan hayret ediyor!
Mekke'de seninle bulunup yüzünü doya doya seyredemedik; birlikte cihad edemedik!
Medine'de bulunup, senin gelişinin heyecanını tadamadık, "Talaâl bedrû aleynâ" diyemedik. Mekke'yi fethedişinde, sana kan kusturanlar, can korkusundan tir tir titriyorlarken, sen Rabbine secde ettin, onları affettin! Şimdi Mekke müşriklerinin torunları sana -hâşâ- "terörist" diyorlar.
Ya RasûlAllah!
"Ey insanlar! Kimin arkasına vurdumsa, işte arkam, gelip vursun! Kimin benden alacağı varsa işte malım, gelip alsın!" "Zulüm işleyen bizden değildir" buyuran sensin. "Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir" diyen bir dinin mübelliğisin.
Sen, suç işleyenlerin, İslâm hukukuna göre cezalandırılmasını emrederken, "Fakat suçunu başına kakmayın!" diyecek kadar, ancak peygamberlerin ve özellikle senin sahip olabileceğin bir gönüle ve rikkate sahipsin. Bütün bunların yanında, seni tanımayanların, sana dil uzatmalarına kahrolsam da Ya RasûlAllah, beni esas kahreden, gece vakti bu yazıyı yazdıktan sonra yatağıma girip mışıl mışıl uyuyacağım! Kendimi affedemiyorum! Kişiliğimiz paramparça oldu. Ümmetin şizofren dünyalarda geziniyor! Ümmetinin başına çöreklenenler, kasalarındaki tapuları okşamakla meşgul!
Hani sana bir miktar mal ve para gelmişti. Sen onları ihtiyaç sahiplerine vermeden evine girmemiş, sabahlamamıştın. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" dedin; ama biz bu sözünü, kendimizi "onlar"a beğendirelim diye bir "aksesuar" olarak kullanmaktayız.
Ya RasûlAllah!
Her şeye rağmen bize "ümmetim" der misin? Hiçbir şeyimiz yok belki; ama bütün günahlarımıza rağmen seni çok seviyoruz! Sana karşı işlenen bu cinayetler, aslında ümmetinin uyanmasına da vesile oluyor. Kömürün içinden elmas çıkacak gibi. Uykudan uyanılacak gibi.
Hz. Mevlânâ'nın bir sözü vardır:
"Köpek ısırdı beni, ben onu ısıramazdım; çünkü insanım, ben dudağımı ısırdım" diyor.
Yanağımızdan aşağıya doğru akan kanlar hürmetine bizleri "ümmetim" diye kucakla!
Sen ki, sokakta yüksek sesle konuşmayan, kötülüğe kötülükle karşılık vermeyen, bağışlayan, affedendin.
Sen ki, "Rabbim bana, intikamı alacak gücüme rağmen düşmanlarımı affetmemi; benimle ilişkisini kesenle görüşmemi ve beni mahrum bırakana vermemi emretmiştir" buyurdun.
Sen ki, Taif halkının sana yapmış olduğu eziyete karşı, Cebrail'in, Taif'in altını üstüne çevirmesi dileğine karşılık, "Hayır, onların çocukları Allah'a kulluk edebilirler" cevabını vermiştin!..
Sen ki, bir mecliste istemediğin bir şey duyduğun zaman, insanların yüzüne karşı bir şey söylemeyen.
Sen ki, bir genç kızdan daha hayâ sahibi ve utangaç.
Senin olmadığın dünya, senin olmadığın evren ne işe yarar? Ya RasûlAllah, şikâyetimiz kimseden değil, nefsimizden.
Ya RasûlAllah, senden özür diliyorum!"
Alıntı