ÖLÜM ÂNI
Bir kimsenin ölüm ânı, onun ölümden sonraki hayatı hakkında fikir verir. Çünkü Allah’a inanan kimseyle inanmayanın ölüm sırasındaki hali birbirinden çok farklıdır.
Mü’minler ölürken yanlarına melekler gelir:
“Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen Cennetle sevinin” diye onlara müjde verir.
Allah’ın kendisinden hoşnut olacağını ve kendisini bağışlayacağını duyan mü’min son derece mutlu olur. Bir an önce Allah’a kavuşmayı, Allah da ona kavuşmayı ister.
Ölmek üzere olan inançsız kimseye de işkence göreceği hatırlatılır. O da ölümden nefret eder ve Allah’a kavuşmayı istemez; esasen Allah da ona kavuşmayı istemez.
Melekler inançsız kimsenin yüzüne ve arkasına vurarak “Tadın bakalım yakıcı azabı” diye canını alırlar. İnançsız olarak ölenlerin pis kokusu gök ehlini rahatsız edecek kadar berbattır.
KABİR HAYATI
İnsan ölüp de kabre konduğu andan, kıyametin kopmasına kadar geçen zamana ‘kabir hayatı’ denir.
Kabir hayatının bir adım öncesi dünya, bir adım sonrası âhiret hayatıdır. Kabir hayatı, dünya ile âhiret arasında bir engel oluşturduğu için ona ‘berzah hayatı’ da denir.
Bir bakıma kabir, âhiret hayatının çeşitli duraklarının ilkidir.
Kabirdeki imtihanı kolayca veren, ondan sonraki menzilleri daha kolay geçer. Bu ilk imtihanı veremeyen kimsenin kabir hayatı son derece korkunçtur.
KABİRDEKİ SORGU
Kabre konan her insan, Münker ve Nekir melekleri tarafından hesaba çekilir. Bu sorgulama şöyle olur:
Defin işi bitip de eş, dost ve aile fertleri mezardan birer birer ayrılırken, kabirde yalnız başına kalan kimse onların ayak seslerini işitir.
O sırada biri Münker, diğeri Nekir diye anılan siyah tenli, mavi gözlü iki melek gelir; ölen kimseyi oturtur, Müslüman olup olmadığını anlamak için “Rabbin kim? Hangi dindensin?” diye sorarlar. Müslüman ise “Rabbim Allah; dinim İslâm” diye cevap verir.
Bir de Resûl-i Ekrem hakkında ne düşündüğünü öğrenmek isterler.
Mü’min, ölmeden önce de dilinden düşürmediği gibi, kelime-i şehâdet getirerek onun Allah’ın kulu ve Resûlü olduğunu söyler.
Melekler ona “Biz senin bunu söylediğini daha önce de biliyorduk” derler. Sonra kabri genişletilir ve pırıl pırıl aydınlatılır.
Ona Cehennemdeki yeri gösterilir: “Bak, senin yerin burasıydı. Allah Teâlâ burayı Cennette yüce bir makamla değiştirdi. O seni şu güzel yerinden kaldırıp yeniden diriltene kadar, burada gelin güvey uykusu gibi rahat uyu!” derler.
O Müslümanın kabrinden Cennete bir yol açılır. Cennetin burcu burcu kokularını duymaya başlar. Ona Cennet elbiseleri giydirilir. Gözünün gördüğü yere kadar kabri genişletilir.
O da yeniden diriltileceği kıyamet gününe kadar Cenâb-ı Mevlâ’nın kendisine sunacağı nimetler içinde ve sabah akşam Cennetteki yerini seyrederek rahat ve huzur içinde yaşar.
Kâfir veya Allah’a inanmış görünen kimse (münafık) ise, meleklerin sorularına cevap veremez.
Melekler ona, kendisinin durumunu daha önce de bildiklerini söyleyerek başına şiddetli bir şekilde vururlar. Onun feryadını insan ve cin dışındaki diğer varlıklar duyar.
Kabri daraltılır, kabrinden Cehenneme bir kapı açılır, Cehennemin alevlerini duymaya başlar. Sabah akşam Cehennemdeki yerine bakarak acılar içinde kıvranır.
KABİR AZABI
Peygamber Efendimiz dualarında kabir azabından Allah’a sığındı; Müslümanların da sığınmasını tavsiye etti ve bu konuda şöyle buyurdu:
Kabirlerinizde Deccâl fitnesine yakın bir imtihandan geçeceğinizi Allah bana bildirdi.
Ben hayatımda kabirden daha korkunç bir manzara görmedim.
Birbirinizi gömmeyi bırakmayacağınızı bilsem, kabir azabından bir miktar size de duyurması için Allah’a dua ederdim.
ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLME
Birgün kıyamet kopup dünya hayatı son bulacaktır.
Sadece Allah Teâlâ’nın bileceği bir süre geçtikten sonra, sûr’a ikinci defa üflenecektir.
O zaman gökten hayat veren bir su indirilecek, herkes âdetâ bitkiler gibi yeniden canlanacak, kemikleri bile çürümüş olan insanlar, Allah’ın izniyle hiç çürümeyecek olan kuyruk sokumundaki hardal tanesi kadar küçücük bir parçadan (acbü’z-zenebden) yeniden canlanacak, kabirlerinde dirilip kalkacaklardır.
O zaman insanlar dünyada bir gün veya daha az bir zaman kaldıklarını sanacak, Allah’a hamdederek mahşere doğru koşarcasına gideceklerdir.
Ne yazık ki, kendi yaratılışını unutanlar, “Çürümüş kemikleri kim diriltecek” diye hayretle sorarlar, öldükten sonra yeniden hayat bulacaklarına bir türlü inanmazlar. İşte onlar, ilk önce yaratanın yeniden dirilttiğini göreceklerdir.
MAHŞER
Allah Teâlâ, mahşer gününden söz ederken; “büyük gün,” “bütün insanların, âlemlerin Rabbi huzuruna çıkacağı gün” ifadelerini kullanmaktadır.
O gün, sûr sesini duyanların gözü dehşetle açılacak; o kimseler dört yana dağılmış çekirgeler gibi kabirlerinden fırlayacaklar ve kendilerini çağırana doğru koşacaklar.
İlk insandan son insana kadar herkes bir araya gelecek; o gün yer başka bir şekle büründüğü, dağlar toz gibi savrulduğu, bir çukur, bir tümsek bulunmadığı için; dümdüz, bembeyaz, hiç kimsenin tanıdık bir işarete rastlamadığı bir yerde bütün insanlar toplanacak.
İnsanlar mahşer yerinde, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna,
- yalınayak,
- çıplak,
- ve sünnetsiz olarak çıkacaklar. Kapıldıkları dehşet, korku ve şaşkınlık yüzünden birbirlerine dönüp bakamayacaklar.
O dehşetli zamanda güneş insanları yakıp kavuracak, herkes günahı ölçüsünde tere batacak; kimi topuklarına, kimi dizlerine kadar, kimi beline, köprücük kemiklerine kadar, kimi de ağzına ve kulaklarına kadar tere gömülecektir.
Hiçbir gölgenin bulunmadığı o dehşetli günde, Allah Teâlâ bazı kimselere özel ikrâmda bulunacak; onları Arş’ının gölgesinde dinlendirecektir.
Bu bahtiyar insanlar:
- âdil devlet başkanları,
- temiz bir hayat içinde Rabbine kulluk ederek büyüyen gençler,
- kalbi mescidlere bağlı Müslümanlar,
- birbirlerini Allah için seven; buluşmaları da, ayrılmaları da Allah için olan insanlar,
- güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit adamlar,
- sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka verenler,
- tenhâda Allah’ı anıp gözyaşı dökenler olacaktır.
AMEL DEFTERİ
Mahşer gününde herkesin önüne, dünyada iken yaptığı bütün iyilik ve kötülükleri gösteren kitapları (amel defterleri) açılacak. Herkese:
“Oku kitabını! Bugün kendini sorgulayacak durumdasın” denecek.
İyilik yapmış olanın amel defteri sağ eline verilecek. O kimse, büyük bir sevinç içinde etrafındakilere “Bakınız şu kitabıma, alınız okuyunuz” diyecek. Onun hesabı kolay görülecek ve Cennetin yüksek yerinde, elini atınca koparacağı meyvelerin arasında, yiyip içerek mutlu bir hayat sürecek.
Defteri sol eline verilenler ise “Amanın, bu nasıl deftermiş! Yaptığım herşeyi küçük büyük demeden sayıp dökmüş. Keşke bana defterim verilmeseydi de hesabımı öğrenmeseydim. Keşke ölümle birlikte herşey bitmiş olsaydı” diye yanıp tutuşacak.
HESAP
Daha sonra insanlar, dünyada yaptıklarından dolayı Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda hesaba çekilecektir.
Ağızlar mühürlenip kapatıldığı için konuşamayacak, onun yerine eller ve ayaklar neler yaptığını bir bir anlatacak, kulaklar, gözler, deriler dile gelip herşeyi haber verecektir.
Elbette iman edip iyi işler yapan, Allah’ın emirlerini tutup yasaklarından sakınan biriyle, böyle olmayanlar hesaplaşmada bir tutulmayacaktır.
Peygamber Efendimizin anlattığına göre bu şöyle olacaktır:
Allah Teâlâ her bir insanla tercümansız konuşacaktır. O zaman insan sağ tarafına bakacak, âhirete gönderdiği iyilikleri görecek. Soluna bakacak, vaktiyle yaptığı kötü işleri görecek. Önüne bakacak, önünde sadece Cehennemi görecektir.
Cenâb-ı Mevlâ, kendilerinden memnun olduğu kullarının amel defterine şöyle bir bakmakla yetinecek, onları ayrıca hesaba çekmeyecektir. Zira hesaba çekilenler azap göreceklerdir.
Muhammed ümmetinden; büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve sadece Rablerine güvenen yetmiş bin kişi hesaba çekilmeden Cennete girecektir.
Dünyada en küçük bir iyilik yapan, yaptığı iyiliğin karşılığını mutlaka görecek; en küçük kötülük yapan da bunun cezasını çekecektir.
Bu hesaplaşma sonunda kimsenin kimsede hakkı kalmayacak, hattâ boynuzsuz koyun bile, boynuzlu koyundan hakkını alacaktır.
MÎZAN
Hesap işi bittikten sonra, dünyada yapılan iyilik ve kötülüklerin ölçülüp tartılmasına sıra gelecektir. Allah Teâlâ kıyamet günü son derece doğru ve hassas teraziler kuracak, böylece kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmayacaktır. Bir hardal tanesi kadar bile olsa, iyi veya kötü herşey tartıya konacaktır.
Tartıda iyilikleri ağır gelenler kurtulacak, muradına erecek; iyilikleri hafif gelenler, derin bir mutsuzluğa gömülecek, bir uçurumun girdabına sürüklenecek ve şayet Allah’ın âyetlerini de inkâr etmişlerse sonsuza kadar Cehennemde kalacaklardır.
Dünyada yapılan ibadetler ve iyilikler mizanda ağır gelecektir.
Bazı iyilik ve ibadetler tartıda daha ağır çekecektir. Meselâ “Sübhânallahi ve bi-hamdihî sübhânallahi’l-azîm” zikri dilde hafif olmakla beraber Rahmân olan Allah’ı hoşnut eden iki cümle olduğu için mizana konduğunda ağır gelecektir.
“Elhamdülillâh” diye Allah’ı zikretmek de mizanı sevapla dolduran bir ibadettir.
Ama terazide herşeyden daha ağır çeken, güzel ahlâk olacaktır.
SIRAT
Mahşerden sonra Cennete veya Cehenneme gidebilmek için sıratın üzerinden geçilecektir. Sırat, Cehennemin iki yakasına kurulmuş, Peygamber Efendimizin benzetmesiyle, kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprüdür.
Mü’minler buraya gelince, peygamberler “Allahım selâmet ver, selâmet ver!” diye yalvaracaklardır.
Sırattan ilk defa Muhammed aleyhisselâm ile birlikte ümmeti geçecektir.
Allah’ın hoşnut olduğu kullar, bu köprüden, amellerinin derecesine uygun bir süratle kolayca geçip gideceklerdir.
Kimi göz kırpacak kadar bir zamanda,
kimi şimşek,
kimi rüzgâr hızıyla, kimi kuş, kimi iyi cins at ve deve süratiyle geçecektir
Yazar : M.Yaşar Kandemir
[b][b]