Ölüm, hiç unutulmayacak kadar hayattasın. Hiç yokmuş gibi toprak altındasın bazen de. Bir yağmur gibi ıslak, bir uçurum gibi anisin. Yalnızlığı tattıran, sonsuzluğu hatırlatan bir vuslatsın. Ölüm, bir rüzgârsın, ruhumuzu sonsuza uçuran ve bir güneş gibi yakıcısın sineleri kor ateşte bırakan… Arkada bıraktıklarınla acısın, yenilmez bir güreşçi gibi gaddar, bir seher gibi soğuksun… Sinelerde saklı bir sır, yürekleri burkan bir özlemsin. Bazen bir yol ortasında, bazen bir kapı arkasında, bazen bağ bahçe toprak kokusunda, bazen gecenin zifirinde, gecede, gündüzde, uykuda, uykusuzlukta, bazen de bir dağ arkasında, hastane köşesinde hep hayattasın… Hayatın bin bir rengi gibi renk renk, desen desensin… Sahipsizlerin sahibisin bazen, bazen uğruna canlar fedaların fedacısısın. Kimi zaman ayırırsın doymamış kalpleri, bazen andırırsın İlâhî adaleti… Şimşek gibi çakarsın, yangın gibi yakarsın, rüzgâr gibi uçurursun, zambak gibi açarsın, çiçekler gibi açarsın mezarlarda… Mezarlıklarda hatırlanırsın, ama sen aslında her anda varsın… Genç, ihtiyar demez, evli bekâr fark etmez, kadın erkek ne olursa, güzel çirkin ayırt etmeden, köylü şehirli, bilgin cahil farksız alırsın… Sen işini bilirsin aslında… Sen hayatta hep varsın… Ölüm, bitmeyen tek gerçeksin. Gelecek hep sensin… Kimine acı, keder, kimine bir merhemsin… Ölüm, öldürülmez tek gerçeksin…
“Derdim sonsuzluğu isteyen yürektir
Yarın bilinmez, gece karanlık, ötelerde seher
Gönlüm ölümden öteyi istemektedir
Zaman, gece ve gündüz bahar yaz sonbahar kışla bellidir
Ölüm, öldürülmez tek gerçektir…
Gece gibi karanlık, gündüz gibi parlaktır da
Hayat gibi ortalarda, bazen sade mezarlarda
Ölüm, doğuşu da andıran bir kitaptır da
Okumasını bilirsen, âlim eder
Bilmeyene bir dikenli yataktır da
Ölüm, sessiz ve sığ zamanlarda
Yağmalanmış anılarda, saklı mezarlarda
Bir yaz akşamı, bir Nisan sabahında
Bilirsin sen aradığını
Sormadan bulursun, dünyanın bir dağında
Zaman, ölümü hatırlatan duman
Zaman, seherlerde soğuk, akşamlarda zifir
Zaman, ölümle yok olan an…”
Ölümdür zamanın meyvesi, ölüm kimine zindan, kimine nur… Ölüm yağmur ardında açan çiçek, karanlığa doğan güneş, belki de sobaya atılan odun… Ölüm, ölüm, ölüm… Zaman ve ölüm… Damla damla damlayan an… Yaklaşan ölüm…
OSMAN KANAT/Yeni Asya