RavzaGul.com
|
|
| Dünya - Sâdık Dânâ | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
nurgül Admin
Mesaj Sayısı : 3494 Nerden : İstanbul Reputation : 3 Kayıt tarihi : 04/11/09
| Konu: Dünya - Sâdık Dânâ 22.02.10 20:39 | |
| Dünya Sâdık Dânâ
Hazret-i Ali kerremellahü vecheh bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: - Size takvayı tavsiye eder ve dünyayı terk etmenizi isterim. O dünya ki siz istemeseniz de sizi terkedecek ve yenilenmesini istediğiniz cisimlerinizi yıpratacaktır. Siz ve dünya, yolculuk halinde bulunan bir cemaat gibisiniz. Bunlar yola girmiş ve gûya yolu bitirmiş, en son tepesine ulaşmışlardır. Niceleri buralara ulaşmağı umar. Nice harîsler var ki, arzularına ermeden bu dünyadan ayrılırlar. Onun sıkıntı ve mihnetlerinden şikayet edip durmayın. Çünkü onlar tükenmek üzeredir. Varlıkları ile de sevinmeyin, zira onlar da yok olmağa mahkumdur. Şaşarım o adama ki ölüm onu arayıp dururken o dünyayı arar. Unutulmadığı halde kendisi gaflet eder. EBEDİ ALEM İÇİN ÇALIŞINIZ Ömer b. Abdülaziz hazretleri bir hutbesinde şöyle buyurdu: - Ey insanlar! Siz bir şey için yaratıldınız. Ona inanırsanız bazıları sizi ahmak sayarlar. İnanmazsanız helake gidersiniz. Siz bu fani için değil ebediyet için yaratıldınız. Buradan oraya intikal edeceksiniz. Ey Allah'ın kulları siz bir yerdesiniz ki, yemeği kursağınıza tıkanır, suyu boğazınızda kalır. İliğinize sizi sevindirecek bir nimet verirse, hasretini çekeceğiniz başka bir nimeti elinizden alır. Bunları düşünerek siz, nihayet varacağınız ve ebedi kalacağınız yer için çalışınız, dedi ve göz yaşlarını tutamadığı için hutbeden indi. Abdülkadir Geylanî kuddise sirruh buyurur: - Dünya nefislerin sevgilisidir. Ahiret kalplerin sevgilisidir. Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri ise özlerin sevgilisidir. Sizin kalbinize hikmetler, ancak şeriat hükümlerinin sağlamlaştırılması ile atılır. Siz kendi hayatınızda dinin esaslarını muntazam bir şekilde yaşarsanız, işte ancak o zaman kalbiniz hikmetlerle doldurulur. Çünkü dinin esasları bu noktaya erişmekte, birer basamaktır.Bu esasları kendi yaşayışlarında tatbik edenler,basamak basamak yükselerek, kalplerinin hikmet nurları ile doldurulmasını sağlarlar. Kim ki dinin esaslarını kendi yaşayışında tatbik etmediği halde, kalbinde hikmet nurları bulunduğunu iddia ederse o yalancıdır. Zira şunu iyice bilmelidir ki, dinin, şeriatın şahitlik etmediği her hakikat zındıklıkdır. Bir kişi Ebû Derdâ radıyallahu anh'a gelerek: Benim büyük bir derdim var, bunun çaresini söyleyin, dedi. Ebû Derdâ radıyallahu anh şikayetçiye: - Derdin nedir? buyurdu. Adam dedi ki: - Benim gönlümde çok şiddetli bir dünya sevgisi var. Benim gönlüm karardı. Abdestin, namazın nurundan eser göremiyorum. Zikirden, tesbihden ve sair ibadetlerden zevk alamıyorum. Ebû Derdâ radıyallahu anh, adamı dinledi ve buyurdu ki: - Senin bu derdin, dertlerin en büyüğüdür. Kısa zamanda bu dertten kurtulmağa bak. Çünkü bu derdin sonu, kişinin imanını kaybetmesi ve Allah korusun bu dünyadan imansız gitmesine sebeptir. Adam dedi ki: - Ya Ebû Derdâ ben bu derde nasıl çare bulabilirim? Ebû Derdâ radıyallahu anh cevaben buyurdu ki: - Hastaları ziyaret et. Bol bol cenaze namazları kıl! Mezarlıklarda dolaş. Bir kalpten dünyanın ve haramların sevgisini çıkarmanın en tesirli yolu ölümü hatırlamaktır. İnsanın ölümü anması, bu dünyadan soğumasına sebep olur. Ne zaman ki insanda, herhangi bir dünya nimetine kavuşmak, ihtiras halini alırsa, işte o zaman ölümü göz önüne getirmelidir. Dünyaya evvelce gelenlerin, topladıkları maldan istifade edemeden göçüp gittiklerini tefekkür edip de intibaha gelelim. İş işten geçtikten sonra üzülmenin, tasalanmanın fayda vermeyeceğini teemmül edelim.
| |
| | | nurgül Admin
Mesaj Sayısı : 3494 Nerden : İstanbul Reputation : 3 Kayıt tarihi : 04/11/09
| Konu: Geri: Dünya - Sâdık Dânâ 22.02.10 20:40 | |
| DÜNYA SULTASI Abdülkadir Geylanî kuddise sirruh buyurur: - Aşçı aşını bilir, ekmekçi ekmeğini bilir, sanatkar sanatını bilir. Davet sahibi davete çağrılanları bilir. Şu dünya sizin kalblerinizi kör etmiş, basiretinizi bağlamış. Onun yüzünden birşey göremiyorsunuz. Basiretiniz kapalı. Ondan sakınınız. O sizin üzerinizde peşi peşine hakimiyet kuruyor. Sulta ihdas ediyor. Ta ki sizi tedricen düşürsün, aşağılık durumlara getirsin. Sonunda da boğazlasın. Dünya, size önce şarabını içirir, afyonunu yutturur, peşinden de ellerinizi, ayaklarınızı keser, gözlerinizi oyar. Siz ancak afyonun tesirinden kurtulup ayıldığınız zaman onun size yaptıklarını anlayabilirsiniz. İşte dünyayı sevmenin, onun peşinden koşmanın, ona harîs olmanın ve dünyalık toplamakla ömür tüketmenin sonu budur. Onun insanlara yapacağı işte budur. Ondan şiddetle sakınınız. AKILLI KİŞİNİN ÜÇ VASFI Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurur: Helalinden olarak dünyalığı üstünlükveöğünmek için toplayanlar kıyamet günü Allahü teâlânın huzuruna, Allah'ın onlardan gazablı olduğu halde gelirler. Ancak ihtiyacını temin, dilencilikten kurtulmak ve nefsini korumak için mal kazananlar, kıyamet gününde yüzleri ayın ondördü gibi parlak olduğu halde mahşer yerine gelirler. Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur: - Bilin kî dünya hayatı, oyun, oyalanma, süslenme aranızda öğünme ve daha çok mal sahibi olma davasından ibarettir.(Sure-i Hadid/20) - Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekînlere olan îhtiraskârâne sevgi, insanlar için bezenîp süslenmiştir. Bunlar dünya hayatının geçici birer faydasıdır.(Âl-i İmran/14) Yahya Razî kuddise sirruh buyurur: - Akıllı olan ve isabetli hareket eden kişi, üç şeyi yapan kişidir. Dünya onu terketmeden önce, o dünyayı terkeder. Kabre konmadan önce, kabrini hazırlar. Orayı manen imar eder ve ihya eder. Rabbına kavuşmadan önce onu razı eder. BİR KALBDE İKİ SEVGİ "Onların Âlemi" kitabında Ahmed er Rufai kuddise sirruh buyurur ki: - Kul, Allaha vâsıl olamaz, ta dünya ve onda güzel görünenleri bırakıncaya kadar. Onun tad ve rahatından geçtikten sonra, onun geçici olan arzularını terk edinceye kadar. Bir hadis-i şerifde bildiriliyor ki: Allahü Teâlâ dünyaya şöyle bir emir verdi: - Ey dünya, bana kulluk ederek yolumda hizmet edene yardım et. Yolumdan şaşıp sana kulluk etmek isteyeni, kendin için çalıştır, yor. Mahmûd Samî kuddise sirruh, Musâhabe'nin altıncı cildinde buyurur: - Bir kalpte masiva (Allah'dan başka her şey, bilhassa dünya) muhabbeti bulundukça, o kalpte Cenab-ı Hakka muhabbet yok demektir. Çünkü Hak Teâlâ ve tekaddes hazretleri, bir adamda iki kalbin bulunmadığını, hem Allah sevgisinin hem de dünya sevgisinin bir kalbde, birleşmesinin mümkün olmadığıı, (Ahzab süresi/4) ayetiyle beyan buyurmuştur. Bir kalpte masiva sevgisi oldukça, o kalpte Allah sevgisi bulunmaz. Allah sevgisini kazanmak için kalbin temizlenmesi lazımdır. - İki zıd bir yerde cem olmaz, yani toplanamaz ve birlikte irtifa kaydedip yükselemez. Allahü Teâlânın sevgisi olan bir kalpte dünya muhabbetinin olamayacağı bedihidir, aşikâredir; açıktır.Bir sâlik-i tarikatın latîfe-i kalbi masivadan temizlenince onun kalbi muhabbet evi - ve âşiyâne-i hümâyı marifet olacağı şüphesizdir. Hak Teâlâ hazretleri alem-i ervahda ruhları cem edince melekler: - Ya Rab! bunları yer yüzüne mi indireceksin? Bunların hepsini yer yüzü istiâb edemez, demişler. Allahü zül celal hazretleri: - Ben bunları kısmen indirir, kısmen öldürürüm. Öyle gelir giderler, buyurmuş. Melekler: - Ya Rab! Eğer bunlar ölümü görürlerse, ölüm korkusundan hiç bir iş yapamazlar, demişler. Allahü zül celal hazretleri: - Ben onlara öyle bir dünya muhabbeti veririm ki, onlar ölümü hatırlarına bile getirmezler, buyurmuş.
En son nurgül tarafından 22.02.10 20:43 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | nurgül Admin
Mesaj Sayısı : 3494 Nerden : İstanbul Reputation : 3 Kayıt tarihi : 04/11/09
| Konu: Geri: Dünya - Sâdık Dânâ 22.02.10 20:41 | |
| ALLAH DOSTLUĞUNUN ŞARTI Hazret-i İbrahim'e soruldu: - Allahü Teâlâ hangi sebepten dolayı seni kendisine dost edindi? İbrahim Halilullah cevaben: - Ben iki şey arasında muhayyer kılındığım zaman, iki şeyden birini tercih etme durumunda olduğumda, mutlaka Allah için olanı diğerine tercih ettim. Rızık meselesinde Allah'ın tekeffül ettiği hususlarda hiç endişe etmedim. Soframda misafir bulundurmaksızın yemek yemedim, buyurdu. Muaz oğlu Yahya Râzi buyurur: - Hikmet gökten kalplere yağar. Fakat kendisinde dört kötü haslet bulunan kalblere mesken tutmaz. Onlarda eğleşmez. Bu dört kötü haslet şunlardır.: -Dünyaya meyletmek ve ona bağlanmak -Yarının korkusu, endişesi - Kardeşine haset etmek - Şan, şöhret, şeref düşkünü olmak. Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve selleme soruldu: Ya Rasûlallah, insanların en zahidi kimdir? Buyurdular: - İnsanların en zahidi o kimsedir ki, kabirleri ve ölümü unutmaz. Dünyanın fuzulî ziynetini terk eder. Bakî olanı fani olana tercih eyler. Ömrüne değer vermez. Kendisini ölülerden sayar. Gene buyurdular ki: - Kimin sabahleyin kalkınca en büyük düşüncesi, dünya ve dünyalık olursa, Allah onun kalbine üç keder verir: 1- Hiç atamayacağı bir korku, endişe 2- Hiç kurtulamayacağı bir meşgale 3- Bitmez tükenmez ihtiyaçlar silsilesi. RASÛLULLAH'IN ENDİŞESİ Fudayl İbn-i Iyâz kuddise sirruh buyurur: -Ne kadar şer varsa hepsi de bir odaya konmuşdur. Bu odanın anahtarı dünya sevgisidir. Ne kadar hayır varsa, onların da hepsi bir odaya konmuştur. Bu odanın anahtarı ise zühd'dür. Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh'den: Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular: - Benden sonra, size dünya nimetlerinin açılıp, onlara gönlünüzü kaptırmanızdan endişe ediyorum. Bunun üzerine ashab-ı kiramdan bir zat sordu: - Ya Resûlallah! Hiç refah ve bolluk kötülük getirir mi ki endişe ediyorsunuz? Cevaben buyurdular ki: - Gerçekten servet, felaket getirmez; fakat sebep olur. Bakınız! Baharın bitirdiği otlardan zehirli bir çeşidi vardır ki, o, yiyen hayvanı öldürür veya ölüme yaklaştırır. Ancak yeşil ot böyle değildir. Onu otlayan hayvan için ölüm tehlikesi yoktur. Bu hayvan o yeşil otu yer, karnını doyuruncaya kadar güneşin karşısına geçip güneşlenir, kolayca tersler, sonra döner gene otlar. İşte dünya malı da cazip ve tatlıdır. Hangi müslüman bu malı helal yoldan kazanır, bir kısmını Allah'ın rızasına ermek için yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara verirse, o ne hayırlı bir kimsedir. Kim de helal yoldan kazanmazsa, o, doymak bilmeyen bir obur gibidir. Onun bu serveti kıyamet gününde boynuna dolanıp aleyhinde şahitlik edecektir.
En son nurgül tarafından 22.02.10 20:44 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | nurgül Admin
Mesaj Sayısı : 3494 Nerden : İstanbul Reputation : 3 Kayıt tarihi : 04/11/09
| Konu: Geri: Dünya - Sâdık Dânâ 22.02.10 20:41 | |
| DÜNYADA BİR GARİB GİBİ Abdullah b. Ömer radıyallahu anhüma'dan: "Bir defa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri iki omzumu tuttu da: - Ey Abdullah! Sen dünyada bir garib yahud geçici bir yolcu gibi ol! buyurdu. Bu hadisin ravilerinden Leys der ki: İbn-i Ömer (kendisi de bana) şöyle derdi: - Ey Leys! Aksama erişince sabahı gözetleme, sabaha erişince de akşamı bekleme. Sıhhat ve afiyet zamanından bir kısmını, hastalık zamanın için ayır. Hayatından bir kısmını da ölümün için ayır." Haberde gelmişdir ki: İblîs aleyhilla'ne her gündünyayı ikielinde kaldırır ve derki: - İnsana zarar veren, bir faide vermeyen, onu üzen ve mesrur etmeyen şu dünyayı kim benden satın alır? Ehl-i dünya derler ki: - Biz alırız. Şeytan: - Acele etmeyin. Onun bir kısım ayıpları var, der. - Beis yok, derler. Şeytan: - Fiyatı birkaç dirhem veya dinar değildir. Cennetteki nasibinizdir. Çünkü ben bunu dört şey muhakibilinde satın aldım. Allah'ın laneti, gazabı, azabı, ve benden alakasını kesmesi. Bunun uğrunda cenneti sattım. Ehl-i dünya: - Bununla beraber kabul ediyoruz, derler. Şeytan: - Bunda biraz bana kâr vermenizi isterim. Bu da dünyaya kalblerinizde yer ayırıp ebeden onu oradan çıkarmamanızdır, der. Onlar da kabul eder ve alırlar. Şeytan, bunların arkasından der ki: - Ne kötü bir ticaret bu. (Fatiha Sûresi Tefsiri, Mahmud Sâmî kuddise sirruh)
En son nurgül tarafından 22.02.10 20:44 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | nurgül Admin
Mesaj Sayısı : 3494 Nerden : İstanbul Reputation : 3 Kayıt tarihi : 04/11/09
| Konu: Geri: Dünya - Sâdık Dânâ 22.02.10 20:42 | |
| EBU BEKİR (R.A.)'IN DUASI Ebû Bekir Sıddık radıyallahu anh: - Allah'ım! Dünyayı önüme ser, beni onda zahid kıl. (Yani terkettir) Onu gözümde ziynetleyip, beni ona rağbet ettirme, diye dua ederlerdi. Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular: - Nur kulun kalbine girdiği vakit bir fütuhata mazhar olur ve inşirah duyar. Dediler ki: - Ya Resûlallah, bunun, sahibinin bilebileceği bir alameti var mıdır? Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri, cevaben: - Şu aldanma yerinden, yani dünyadan, kalben alakayı kesmek, ebediyyet yurduna gönülden yönelmek, ölüm gelmeden ölüme hazırlanmaktır, buyurdular. Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur: - Kim dünya hayatını ve onun ziynetini arzu ederse onların yaptıklarının (çalıştıklarının) karşılığını burada tamamen öderiz. Onlar bu hususta hiç bir eksikliğe de uğratılmazlar. Onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendîlerine ateşten başka bîr şey yoktur. Dünyada işledikleri şeyler orada boşa gitmişdir. Zaten yapa geldikleri hep boştur onların. (Hud sûresi: 15-16)
En son nurgül tarafından 22.02.10 20:45 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | nurgül Admin
Mesaj Sayısı : 3494 Nerden : İstanbul Reputation : 3 Kayıt tarihi : 04/11/09
| Konu: Geri: Dünya - Sâdık Dânâ 22.02.10 20:43 | |
| TEFEKKÜR VE TEDBİR Yukarıdaki, ayet-i kerime, ehâdis-i şerife, Ashab-ı kiram ve kibar-ı ehlullahın dünya hakkındaki, mühim haberlerini öğrendikten sonra, bizlere düşen, dünya sevgisini kalblerimizden ihraç etme, (çıkarma) çabası üzerine çalışmak olmalıdır. Gönlü, dünyaya kaptırmayıp meşrû şekilde Allahü teâlânın emri yolunda, rızık temini, İslamiyete faydalı olmak gibi hususlarda çalışmak, Allahü Teâlânın rızasını mucib olduğundan bilakis merğubdur, meşrûdur. Bahsedilen dünya: Nefsin arzularından sıyrılamayıp Allahü Teâlânın emirlerini ifa etmeğe mani olan gafilâne ve mağrurane bir dünya kaygısı içinde nefsin hevasına tabi olmakdır. Bunun da yegane çaresi, halimizi ve akıbetimizi tefekkür edip, istikbalimiz için tedbir almakdır. İyice düşünelim, hak Celle ve alâ hazretleri, bizleri müslüman olarak, müslüman anamız ve babamız vasıtasıyla dünyaya sevketmiş, itikadımızı kavi eylemiş ve en lüzumlu bilgilerle bizleri ziynetlemiş, süslemişdir. Kendisine kul yapmış, Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimize ümmet etmiş. Ne kadar hamd ü senâ etsek gene azdır. Bazılarımıza da yüce marifetullah yolunda nasibimizi vermiş.Halk celle ve alâ hazretlerine kadar; şükretsek hamd etsek gene layıkıyla kulluk edemediğimizi itiraf eder, istiğfar ederiz. Halık teâlâ ve tekaddes hazretleri ruh itibariyle biz insanları mükerrem kılmış ve her şeyi bizlere musahhar eylemiş. Bütün cemâdat (cansız unsurlar) nebatat ve hayvanatı bizlerin emrine vermiş, yani hizmetkar yapmış. Güneş, ay, yıldızlar ve bütün cansız maddelerden istifade edildiği gibi, nebatat ve hayvanattan da gıdalanma ve kullanma yolunda faydalanmaktayız. Güneş ne güzel bir şekilde dünyamızı ışıklandırmakta ve ısıtmaktadır. Cenab-ı Hakkın tespit ettiği mesafeden biraz yakın olsa yanarız, biraz uzak olsa donarız. Çok nimetler var ki bol bol bulduğumuz için Kadrü kıymetini idrak edememekteyiz. Mesela teneffüs ettiğimiz hava, ne büyük bir nimettir. Cenab-ı Hakkın ne güzel ikramıdır. Onsuz bir saniye olsun yaşayamayız. Rabbimizin bizlere bahşetmiş olduğu gözlerimizle, dünyamızdaki bütün güzellikleri temaşa ediyoruz. Gene bizlere vermiş olduğu akılla hayrı şerri, rabbimizin ulûhiyetini idrak ediyoruz. Elhamdülillah. Hülâsa güneşin, ayın, yıldızların dünyamız üzerinde ne kadar hizmetleri mevcuttur, fakat bizler bunu idrak edememekteyiz. İstediğimiz hubûbat ve nebâtatı ekiyoruz, ister sebze ister meyve. Et ihtiyacımızı da, tavuk, koyun, sığır ve balıklardan temin ediyoruz. Mübarek arı, altı haftalık kısacık ömrünü bizlere bal yapmakla geçiriyor. Allah'u Teâlânın nimetlerini saymakla bitiremeyiz. Allahü Teâlâ hazretleri, sığınacağımız meskenler, binekler, yatacağımız yataklar, her türlü eşya, iffetli aile hanımları, her türlü şefkat ve sevgiye layık evlâtlar vermiş. Elhamdülillah memleketimiz refah halinde, açlık sıkıntısı yok. Buna mukabil aşırı bir israf var. İsraf olan yerde nasıl bereket olur? Bu yüzden zenginin fakirin iki yakası bir araya gelmemektedir. Bizlere düşen: gözümüz görür, ayağımız tutar, sıhhatimiz yerinde iken, bize bu kadar türlü nimetler veren Allahü Teâlâyı daimi olarak anmak (zikretmek) suretiyle gönlümüzü O'na vererek, O'nunla feraha ermemiz, O'nunla rahata kavuşmamız gerekir. O'nunla olan, her şeye kavuşmuştur. O'nsuz her şey ruhsuz kalıptır, tamtakırdır. Ulu Rabbimiz sevgisini gönlümüze iyice yerleştirdikten sonra, fiili olan namaz, oruç ve emsali ibadetlerimize hulûsu kalple devam eder, yasaklarından sakınır, ahlakî durumumuzu da daimi olarak tekamül yoluna iletebilirsek, işte o zaman dünyanın aldatıcı, oyalayıcı, öğünmeğe vesile olan kötülüklerinden korunmuş oluruz. Dünya ahretin tarlası olduğuna göre, iyi şeyler ekenlere müjdeler olsun!
Altınoluk Dergisi | |
| | | | Dünya - Sâdık Dânâ | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|