Her sabah aynaya baktığımızda dua edilecek ve dua eden o kadar çok şey görürüz ki. Gözlerimiz, ışığı görme duamızın kabulüdür. Yüzümüz güzel görünme duamızın kabulüdür. Burnumuz güzel kokularla birlikte olma duamızın kabulüdür. Dudağımız, damağımız, dilimiz bir kelam söyleme duamızın kabulüdür Kulağımız, güzel sözler işitme, ahengi dinleme duamızın kabulüdür. Ellerimiz, bir şeylere sahip olma, bir şeyleri elimizin altında tutma, güzel şeylere dokunma duamızın kabulüdür.
Sahi, bunca önemli ve büyük duayı ne zaman seslendirmiştik de kabul edildi? Yokluğumuzda var edilme arzumuzu, insan olma duamızı ifade edecek neyimiz vardı? Acizdik, hiçbir şeye gücümüz yetmiyordu. Fakirdik, hiçbir şeyin sahibi değildik o zamanlar... Ama şimdi her şeye sahip olmak isteyen, ebediyen var olmak isteyen bir insan olarak varız.. Yokluğumuz bir nazlı niyaz ve bir tatlı dua olmuş ve var edilişimizle kabul edilmiş! Öyleyse, neden tüm varlığımız duaya adanmasın?
SENAİ DEMİRCİ