Mekân
değişimi de olsa, yüzü soğuk ölümün… Sevimsiz nedense… Kimse tanışmak istemiyor
onunla…


Ne denli kaçsak da, saklansak da; gelip buluyor,
yakalıyor bizi.1 İstemsek de, tanışıyor hepimizle tek tek… Onun ödevi bu…
Yaratan, böyle buyurmuş…


Kurtuluş yok
ecelden…2


Doğmak; ölümü kabullenmek demektir. Ecelin
misafirleri olarak geldik dünyaya… Yolcuyuz dünya gemisinde… Ahirete
yolculuğumuz… Bilmiyoruz; ecelin, ne zaman, hangi limanda, hangi şartlarda bizi
beklediğini…3 Ama bekliyor mutlaka…


Kurtuluş yok
ecelden…


Bakmıyor; yaşa, başa, boya, güzelliğe… Bakmıyor
herhangi bir özelliğe… Gecesi yok, gündüzü yok…


Dönüp bakın bir geriye! Kimler gelip gitmedi bu istasyondan!.. Ve
daha kimler gelip gidecek… Yakınlarımızdan, komşularımızdan nicelerini alıp
götürdü. Nice dostlarımız, tanıdıklarımız yaşamıyor şimdi dünyada. Nerede
babalarımız, dedelerimiz?.. Onların büyükleri?..


Bir gün sessizce kolumuzdan tutup bizi de alıp götürecek… Daha
öncekileri götürdüğü gibi… Şu gördüğünüz; gezip dolaşan insanlardan hiçbiri
yaşamıyor olacak bir gün… Yeni nesiller gelecek… Çok kısa bir zaman sonra, hiç
görmediğimiz, tanımadığımız insanlar yaşayacak bizim yaşadığımız topraklarda…
Onlar da gidecek… Ve sonra daha başkaları… Dönüp duracak dünya; eceli gelene
dek…


“Herkes fani… Yaratan baki
yalnız…”4


“Her nerede olursanız olun; ölüm size ulaşacaktır.
Sapasağlam kaleler içerisinde bulunsanız
bile…”5


“Tadacak ölümü
herkes…”6

Kurtuluş yok ecelden…


Kuzusunu, toprağın kucağına bırakırken, annenin deli oluşuna
bakmıyor ölüm meleği… Yavrunun, annesiz, babasız kalışına… boyun büküşüne
aldırmıyor… Kimsesi varmış, yokmuş… zenginmiş, yoksulmuş aramıyor… Mesleğini,
ırkını, soyunu, dilini, dinini sormuyor kimsenin… Çünkü o emir kulu… Emredenin
kulu yani… Yaratandan başkasının emir kulu olunmaz ki
zaten…


İstemiyor kimse, ölüm meleği ile tanışmada sıra
kendine de gelsin… Çoğu kimse hazırlıksız yakalanıyor… Yapılacak bir sürü
işleri, tasarıları, planları varken… Kurtulamıyor; tutunca elini… Mazeret
dinlemiyor… Kim kurtulabildi bugüne dek?..


Kurtuluş yok
ecelden…


Tehlikelerden korunmak gerek elbet. Tedbirli olmak
gerek… Kuşkusuz Yaratıcının tedbiri, her tedbirin üstünde… Müdebbir o… Kulların
tedbiri, Yaratıcı’nın tedbiri ile sınırlı…


Konuyu ne güzel
aydınlatıyor Hz. Ömer anekdotu:


Hicretin 18. yılı…
Suriye köylerinden “Amevas”ta veba salgını başlıyor… Halife Hz. Ömer, yerine Hz.
Ali’yi vekil bırakarak Şam’a gidiyor. Ebu Ubeyde ve diğer komutanlar, Halife’yi,
“Seng”de karşılıyorlar. Veba salgınından bahsediyorlar. Bunun üzerine Ömer, geri
Medine’ye döneceğini söylüyor. Ebu Ubeyde:


“Allah’ın kaderinden mi
kaçıyorsun?” diyor. Ömer’in cevabı, konuya açıklık
getiriyor:


“Allah’ın kaderinden, yine onun kaderine kaçıyorum”
diyor.7


Gelmemişse ecel, ölmek de elinde değil insanın.8
Gelince de, kurtuluş yok!..


Ömrün sonbaharı
diyorlar ihtiyarlığa. Sonbaharı beklemiyor ki herkes. Ölmek için yaşlanmak
gerekmiyor… Ömrünün baharında, hatta dünyayı görmeden ölenler de
var…


Öldürmek de, yaşatmak da Yaratanın
elinde…9


Ne mutlu yaşarken de, ölürken de İslamî kimliğinden ödün
vermeyen Müslümanlara…10 Hayatlarını ve ölümlerini Hakka adayanlara ne
mutlu!..


Kur’an’ı rehber, Resulü önder bilen, Yaratıcının
yasaklarından sakınıp buyruklarına itaat edenler, hayatın hakkını vermiş
demektir.


Zaman, kabre sürüklüyor bizi… Kimse tutunup kalmadı
dünyada…


Belki hiç beklemediğimiz bir an birden ayağımız
kayacak, düşüvereceğiz mezar çukuruna. Kimse elimizden tutup çıkarmayacak bizi.
Yakınlarımız bile toprak atacak üstümüze…


Allah yolunda, Allah
için ömürlerini tüketenlere bir muştu
ölüm…


Hayatın, hakkını verenleri saygıyla
selamlıyorum…


Güzel yaşamak ve güzel
ölmek; ne güzel!..




adil
akkoyunlu