Her zaman Efendimizin sohbetinde bulunmayı seven küçük bir beyefendi vardı...
Alemlerin Efendisini dinlerken merhametten çok nasip almış olacak ki bulduğu bir kuşu sahiplenmiş ve ona bakmayı kendine görev bilmişti...
Bir gün sohbetinde çocuğu göremeyen Efendimiz kuşunun ölümü sebebiyle sohbete gelemediğini öğrendi.
Ve... Ufaklığın kapısında bir misafir geldi. Üzgün bir minik kalbi taziyeye gelmiş bir Peygamber...
‘Kuşun ölmüş başınsağolsun!’
Camide ezan okunuyordu... Camii avlusunda da oynayan minikler... Huzurlu bir asr-ı saadet görüntüsü...
Yalnız bir tanesi diğerlerinden yaşça biraz büyüktü ve ezanın okunuşuyla kendince eğleniyordu. Onu gören Efendimiz çocuğu çağırdı.
‘Ne güzel de ezan okuyorsun... Bu camiinin müezzini artık sen ol.’ dedi ve onun saçını okşadı.
O hayra çağıran bir müezzin olacaktı.
Oldu da... Hemde yaşlılığında saçları beyazlamasına rağmen Efendimizin el sürdüğü kısma ak düşmemiş bahtiyar bir müezzin...
Hz.Hasan ve Hüseyin’i öptüğünü onlarla oynadığını gören biri Efendimize;
‘Ben çocuklarımı hiç böyle sevmem.’
Cevap Peygamber ahlakını özetleyicidir;
‘Senin kalbinde merhamet yoksa ben ne yapayım...’
Sokaklarda ağlıyordu minik bir kız.
Sormadan geçmezdi Allah Rasulu. Dünyanın huzuru O’na emanetti...
Ne oldu? dedi.
Yere bakarak ağlayan kız soruyu soranı görmeden; ‘Ben babamı kaybettim dedi. Peygamberimizle gittiği gazada şehit oldu... Annemde yok. Şimdi de bayram geliyor... Benim hiçbir şeyim yok.’
İster misin ben senin baban olayım sonra da sana bayramlıklar alalım?
İster misin annen Aişe olsun... Ablan da Fatıma...
Merhamet etmeyene merhamet olunmaz diyen Peygamberin merhamet anlayışı işte böyleydi...
Başını kaldırdı güzel kız bu sözleri söyleyene baktı. Peygamberiydi...
Kim bilebilirdi Onun tesellisinin güzelliğini...
Ve Onun ehlinden olmanın huzurunu kim bilebilirdi...
rahmet peygamberine selam olsun......