Bir Dosta Mektup
Dostluk bir çift kara gözdü,
Işıklar saçardı ve aydınlatırdı etrafını pervasızca...
Sen bir tebessümle yetinecekken,
O, sana gül kahkahalar sunardı.
Dostluk sıcak elleriydi hayatın.
Sen bir kıvılcımla yetinecekken, o ateşlere karışıp umut olurdu.
Dostluk en çok da boğazdaki düğümlere neşter vurmaktı!
Sen hissetmezken acıyı ve kanı, onun sıcak gülüşleriyle;
Elinde neşter, dost biraz daha solardı.
Bu soluş ki, bir tiyatro oyununun son sözleriydi:
"Bak ben her zaman senin yanındayım."
Öyle bir oyun ki, perde kapanınca yere yığılırdı dost.
Tüketmiş halde sesini, bedenini ve benliğini.
İşte dost tüketendi dostu için kendini!
Işıldayan gözlerle bakarken mezar taşına,
Dost, taştaki iki ışık huzmesine can verendi!
Dostun susuşları da konuşmaları gibiydi.
Değerdi yüzyıllık bir destanın anlamına!
Yine karanlıklar çöker ve gözler dostu arardı.
Arayan gözler beklerken sabırsızlıkla;
Benim dostum her zaman yanımdaydı;
Arada kilometreler olsa da, olmasa da...
O, ki kimi zaman derinliklerime dalarken,
Kimi zaman kıyılarımda dolaşırdı!
Bazen gökyüzünden seyrederken beni,
Bazen omzumdan işaret ederdi dünyayı.
Dedim ya benim dostum her zaman yanımdaydı,
Ve ona verebileceğim en güzel armağan,
Onunki kadar güzel bir dostluktu!
Alıntı