RavzaGul.com
RavzaGul.com
RavzaGul.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RavzaGul.com


 
KapıAnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Mektûbât-ı Rabbânî......

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime31.03.10 11:03


Tasavvuf'un Gâyesi


Bilmiş ol ki,
Tasavvuf mertebelerinde mesafe kat etmekten gaye, nefsin huzur bulmasıyla alakalı olan gerçek imanı yakalamaktır. Nefis, mutmainne (huzura eren) olmadıktan sonra, kurtuluş düşünülemez. Nefsin mutmainn olabilmesi için de, kalbin onu kontrol ve idare etmesi gerek. Kalbin onu kontrol edebilmesi ise, kalbin nefisten gelebilecek bütün her şeyden boş olup Hak Teâlâ'dan gayrı şeylerle alaka kurmaktan kurtulmasıyla mümkündür. Kalbin Hak Teâlâ'dan gayri şeylerle alaka kurmaktan kurtulmasının alameti ise, O'ndan başka her şeyi unutmasıdır. Öyle ki; Allah'dan başka herhangi bir şeyi kıl kadar düşünecek olsa, kurtuluşu elde edememiş demektir.


Öyleyse, kalbini Mevlâsına teslim edenlere ne mutlu!.. Kalp, selamete erene dek çalışmak gerekiyor. Tâ ki iş, nefsin mutmainne (huzura eren) oluşuna varabilsin.


'Bu Allah'ın bir ihsanıdır ki, onu dilediğine verir. Allah (c.c.), büyük ihsan sahibidir.' (Cuma, 4)



(161. Mektup)


http://www.ihvanforum.org/tasavvuf/50976-mektubat-i-rabbani-kosesi-


En son sehergülü tarafından 31.03.10 12:07 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime31.03.10 11:04

Ey Zamane Çocukları!..


Gençlik çağı, heva ve heveslerin bulunduğu anlar olduğu gibi, aynı zamanda ilim tahsil edip amel etme zamanıdır. Şehvete dayalı engellerin, nefsani garazların istila ettiği o anlarda, şeriat-ı garranın mucibince yapılan ameller, o anların dışında yapılan amellerden kat kat daha meziyetlidir, kıymetlidir. Zira meşakkat ve mihnete neden olan engellerin varlığı, o amellerin şanını semaya yükseltir. Sıkıntı ve meşakkatlerin bulunmamasını gerekli kılan manilerin olmayışı, muameleleri yere düşürür.


Dolayısıyla beşerin özelliği, hususiyeti, meleklerin özelliklerinden daha üstündür. Zira beşerin itaat etmesi, engellere takılmaya çok yakındır. Meleklerin ibadetinde ise, engellerin sıkıştırması bulunmaz.


Görülmüyor mu ki, askerlere değer verildiği zamanlar, devlet karşıtı düşmanların istila ettikleri zamanlardır. Askerlerin o anda ki basit bir hareketi, düşman istilasının olmadığı zamanlarda yaptıkları bir çok hareketlerden kat kat daha meziyetli ve kıymetlidir.


Bilinmektedir ki, heva ve heves, yüce Allah'ın düşmanlarından olan nefis ve şeytanın hoşnut olduğu şeylerdir. Şeriat-ı garranın mucibince ilim ve amel yapmak ise, şanı yüce Hazret-i Rahman'ın hoşnut olduğu bir iştir. Nimetlerin sahibi olan Mevlâyı kızdırıp, O'nun düşmanlarını sevindirmek ise... zeka ve ileri görüşlülükten uzak bir iş olur.


Muvaffakiyete erdiren Subhan Allah'tır.



(447. Mektup)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime31.03.10 11:05

Bilesin ki zikir demek kalpten gafletin kovulması demektir.
Başta ve sonda bulunan salikin zahirinin gafletten kurtulması imkansız olunca ,zahirin zorunlu olarak bütün vakitlerde zikre ihtiyacı olur.
Şu kadar var ki bazı vakitlerde en faydalı olan Zat-ı Subhani'nin ismini (Allah Lafzını) zikretmektir.
Bir diğer vakitte de uygun olan ,nefyi ve ispatı zikretmektir.
Bir de batının özel ilişkisi kaldı ki ,burada da gaflet bütünü ile kalkana kadar ,zikre devam etmek gerekir.

Zikrin gerekliliği noktasında başlangıçtaki sâlik ile sondakinin farkı şudur; bu iki zikir başlangıçta mecburidir, ortada ve sonda ise ,gafleti Kuran okumak, namaz kılmakla kovmak mumkun oluyorla bununla yetinmek caizdir.
Şu kadar var ki yolun ortasındakilere Kur'an okumak uyar ,sonundakilere ise nafile namaz kılmak uygun düşer.

Az da olsa sevgiliden ayrılığı basit görme !
Yarım kıl bile olsa gözde zarar verir!

(242.mektub)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime31.03.10 11:05

İnsanların Eziyetlerine Tahammül

İnsanların eziyetlerine tahammül etmek lazım. Yakınların cefalarından kaçmamak gerekiyor. Yüce Allah, Habibine (s.a.v.) emrederek buyurdu ki:

'O halde, azim (büyüklük) sahipleri olan peygamberlerin sabrettiği gibi sabret, ve onlar hakkında acele etme. Onlar, o vaad olundukları acıyı görecekleri gün, sanki gündüzün bir saatinden başka durmamışa döneceklerdir.' (Ahkaf, 35)

Bu makamda oturmanın tuzu, eza ve cefadır. Siz ise, bu tuzdan kaçmak istiyorsunuz. Evet... Şekere alışan, tuza dayanamaz. Ama ne yapalım ki?

Aşıkın doğru değildir nazı,
Olursa eğer bütün insanların mahbubu...

(419. Mektup)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime31.03.10 11:06

Din ve Dünya

Din ile dünyayı bir arada toplamak, birbirine zıt olanları toplamak gibidir. Öyleyse, ahireti isteyenlerin dünyayı terk etmeleri gerekir. Bilhassa dünyanın terk edilmesinin hakikaten zor olduğu böyle bir zamanda, dünyayı terk etmek hükmen zorunludur.

Dünyayı hükmen terk etmek demek; dini hususlarda şeriatın gerektirdiği hükümlere mahkum olmak, yeme, içme, mesken edinme gibi işlerde şeriatın hududuna riayet edip onu aşmamaktır. Değer kazanan malların ve yayılan hayvanların farz kılınan zekatlarını vermektir.

Eğer şeriatın hükümleriyle süslenmek gerçekleşirse, dünyanın zararlarından kurtulma vaki olduğu için, dünya ile din o zaman birleşmiş olurlar.

Dünyayı bu anlatılan şekliyle terk edemeyenlerin kurtuluşu diye bir şeyden bahsetmek imkansızdır. O zaman ona münafık hükmü verilir. Onun görünürde ki imanı, ahirette kendisini kurtarmaz. Ancak canını ve malını korumaya yarar.

Söyledim sana işin özünü,
İster sıkıl ister dinle sözümü...

Dünyanın bunca gösterişli, şaşalı hizmetçileriyle, ihtişamıyla beraber, leziz yemeklerin ve cazibeli elbiselerin karşısında, bu doğru söze kulak verip dinleyen, hangi bahtiyar insandır, hangi babayiğittir?

O kimseki sağırdır duymaz kulağı,
Hoşnut olmaz ağlamamı sızlanmamı...



(72. Mektup)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime31.03.10 11:06

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

Madem ki, ömrümüzün değerli bölümü isyanlar, sürçmeler kusurlar ve hatalarla geçirdik,artık bize yakışan tevbeden ,inabeden vera ve takvadan bahsetmektir. Allah teala buyuruyor ki:

''Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz (nur,31)''

''Ey İman edenler! Nasuh (samimi( bir tevbe ile Allah'a tevbe edin. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi bağışlar ve sizleri altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar (tahrim,Cool''

''Günahın açığınıda ,gizlisini de bırakın!'' (en'am,120)

Bu ayetler gösteriyor ki ,günaha tevbe etmek her müslümanın üzerine düşen bir farzdır. Hiç bir beşer bundan müstesna tutulmamıştır. Nasıl olabilir ki, peygamberler bile tevbeden müstağni değildirler. Peygamberin sonuncusu Efendimiz aleyhisselam buyurmuştur ki ;

''Kalbime ağırlık geldiği olur da, birgün ve gecede yetmiş kez Allah'a istiğfar ederim (müslim)''

(66.mektubun sadece ilk sayfası, 5 sayfa)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime31.03.10 11:07

Dünya ve Dünya Ehli

Ey oğul,
Dünya imtihan ve bela yeridir. Görünüşü yalancı yaldızla, çeşitli süslerle süslenmiş kötü kadına benzer. Kaşları çekilmiş, yanakları boyanmıştır. Görünürde tatlıdır. Taze, güzel ve körpe sanılır. Fakat gerçekte ise, üzerine koku sıkılmış bir leş gibidir. Üzerine sinekler, böcekler, kurtlar üşüşmüştür. İçilecek su gibi görünür ama seraptır. Şeker görünümünde zehirdir. İçi harap ve çok kötüdür, lanetlidir.

Dünya kendini sevip peşine takılanlara, bu adiliği ve hayasızlığı ile beraber, söylenenlerin en fenasını, en şerlisini yapar. Ona aşık olan akılsız ve büyülüdür. Ona tutulan delidir, aldatılmıştır. Onun bu süslü görünümüne her kim aldanırsa, sonsuz pişmanlık zehiriyle zehirlenmiş olur. Her kim onun tadına ve tazeliğine bakarsa, nasibi, sonsuza dek pişmanlık olur.

Alemlerin Rabbinin Sevgilisi, kainatın Efendisi (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
'Dünya ve ahiret iki kuma gibidir. Birini razı edersen, diğeri darılır.'

Demek ki, dünyayı razı eden, ahireti kendine kızdırmış olur. O zaman da şüphesiz ahiretten yana bir nasibi olmaz. Allah (c.c.) bizleri ve sizleri, dünya ve dünya ehline tutulmaktan korusun.

...


(73. Mektup)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime31.03.10 11:07

Ey yavrum!
Dünya nedir biliyor musun? Seni Allahû Teâlâ'dan ayıran kadınlar, evlatlar, makam ve riyasetler, oyun, oyuncak, boş şeylerle meşgul olmak... Bunların hepsi dünyadır. Ahiretle alakası olmayan ilimler de dünyaya dahildir. Eğer astronomi, mantık, mühendislik, matematik ve buna benzer ilimlerde bir fayda olsaydı, felsefeciler kurtulanlardan olurdu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar:
'Allah'ın kulundan yüz çevirmesinin işareti, kulun boş şeylerle meşgul olmasıdır.'

Kimin kalbinde hardal kadar var,
Allah'dan başka, bil ki hastalık var...

Astronomi ilminin namaz vakitlerinin bilinmesinde lazım olduğunu söyleyenler, bu sözleriyle; namaz vakitlerini bilme, illa da astronomi ilmini bilmeye bağlı değildir, manasını kast etmiyorlar. Bilakis; astronomi ilmi, namaz vakitlerini bilmeye yarayan yollardan biridir, demek istiyorlar. İnsanların bir çoğu, astronomi biliminden haberleri olmadığı halde, namazların vakitlerini biliyorlar. Hatta bu ilmi bilenlerden daha fazlasıyla biliyorlar.

Anlatılan bu hususla ilgili olarak, mantık, matematik ve benzeri ilimlerin öğrenilmesinin, şer'i ilimlerin öğrenilmesinde katkıları olduğunu belirtiyorlar.

Bu gibi ilimleri öğrenmenin caiz olabilmesi için gereken şart, şeriat hükümlerini öğrenme ve kelam ilmindeki delilleri kuvvetlendirme niyetiyle olmalıdır. Yoksa hiçbir şekilde bunlarla meşgul olmak caiz değildir.

İnsaflı olmak lazım! Mübah bir işle meşgul olmak beri taraftan vacip bir işin yapılmasına mani oluyorsa, o zaman mübahlıktan çıkar mı çıkmaz mı? Şüphesiz bu tür ilimlerle meşgul olma, öğrenilmesi zorunlu şeriat ilimleriyle meşgul olmaya engel olur.

...

(73. Mektup)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime31.03.10 11:08

Ey oğul!

Yarın insana faydalı olacak olan şey, şeriatın sahibine uymaktır.
Dualar, selamlar ve saygılar, O'nun (s.a.v.) ve yakınlarının üzerine olsun.

Eğer Peygamber (s.a.v.)'e tabi olmakla birlikte, haller, vecdler, ilimler, marifetler, işaretler ve rumuzlar, bir insanda bir araya gelse ne iyi olur. Aksi halde istidrac ve alçaklıktan başka bir şey ele geçmez.

Bir kişi, büyüklerin efendisi Cüneyd-i Bağdadi'yi vefatından sonra rüyasında görür ve ona ne halde olduğunu sorar. Cüneyd, onun bu sorusuna şu cevabı verir;

- İbareler kayboldu, işaretler yok oldu. Gecelerin derinliğinde kaldığımız birkaç rekatten başka bir şeyin faydasını göremedik.

Öyleyse yapmamız gereken şey, Peygamber (s.a.v.)'e ve Hulefa-i Raşidin'e (r.a.) tabi olmaktır. Aman ha söz, iş ve amellerinizde, şeriata ters düşmekten sakınınız.

Birincisi; yani Resûlullah (s.a.v.)'e ve haliflerine tabi olmak berekettir iyiliktir.
İkincisi; yani Onlara ters düşmek ise helaktir ve uğursuzluktur.

(184. Mektup)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
zehra
Forum Yetkilisi
Forum Yetkilisi
zehra


Mesaj Sayısı : 847
Nerden : izmir
Reputation : 1
Kayıt tarihi : 21/02/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime31.03.10 16:58

Birincisi; yani Resûlullah (s.a.v.)'e ve haliflerine tabi olmak berekettir iyiliktir.
İkincisi; yani Onlara ters düşmek ise helaktir ve uğursuzluktur


EMEKLERINE SAĞLIK

ALLAH RAZI OLSUN
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:28




ÜÇÜNCÜ MEKTÛB

Bu mektûb, yine büyük mürşidine yazılmışdır. Sevdiklerinin belli bir makâmda kaldıklarını, birkaçının bu makâmı geçdiklerini ve tecellî-i zâtî makâmlarına kavuşduklarını bildirmekdedir:

Yüksek makâmınıza sunulur ki, buradaki sevdiklerimiz ve oradaki sevdiklerimizden her biri, bir makâmda kalmışlardır. Onları bu makâmlardan kurtarıp çıkarmak güç oluyor. O makâmlara yakışan bir kuvveti kendimde bulamıyorum. Yüksek teveccühleriniz ve merhametleriniz ile Hak teâlâ ilerletiyor. Bu alçağın yakınlarından biri bu makâmdan kurtulup geçdi. Allahü teâlânın zâtının tecellîleri başladı. Çok güzel bir hâldedir. Ayağı, bu aşağı kölenizin ayağı üzerindedir. Başkalarının da ilerlemelerini umuyorum. Oradaki sevdiklerimizden birkaçının yaradılışı mukarreblere uygun değildir. Bunların hâli, ebrârın yoluna uygundur. Hâlleri böyle iken, elde etdikleri yakîn de büyük ni’metdir. Bu yolda olmalarına emr olunmaları uygundur. Fârisî mısra’ tercemesi:

Herkesi bir iş için yaratmışlardır

Bunların ismlerini açıklamıyacağım. Çünki, yüksek varlığınıza gizli değildirler. Çok yazarak saygısızlık etmekden çekiniyorum. Bu kâğıdı doldurduğum gün, Mîr Seyyid Şâh Hüseyn, çalışırken şöyle gördüğünü söyledi: (Büyük bir kapı önüne gelmişim. Bu kapı, hayret, şaşkınlık kapısıdır dediler. İçeri bakdım, o yüksek zâtı ve seni gördüm. Ben de gireyim diye çok uğraşdım ise de, ayaklarımı kaldıramadım.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:30




Bilmiş ol ki;
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
'İnsanın gereksiz işlerden yüz çevirerek lüzumlu işlere yönelmesi, İslâmî güzelliğidir.'

O takdirde gereksiz şeylerin peşinde telef olmaması için, vakitleri korumak gerekiyor. Şiirler okumayı, hikayeler anlatmayı düşmanlara bırakarak, usulca iç alakayı korumakla meşgul olunması gerektiğine inanılmalıdır.

Bu yolda arkadaşların bir araya gelmesi, gönül birliği sağlamak içindir. Gönül birliği yıkmak için değildir. Bundan dolayı bir köşeye çekilmeyip, insanlar arasında dolaşmayı yeğlemişlerdir. Bir araya gelmekten de; gönül birliğini kastetmektedirler. Bir araya toplanmak, her ne zaman ayrılığa sebep olursa, hemen uzaklaşıp kaçınmak gerekir. Bir araya toplanmak, birliğe sebep oluyorsa, mübarektir. Aksi halde bereketsizdir, uğursuzdur.

Öyleyse salik-yolcu öyle yaşamalıdır ki, onun sohbetinden talebeler, gönül birliğine ulaşmalıdır. Yoksa onları ayrılığa ve tefrikaya atmamalıdır. Kendine dönerek toparlanmalı ve susmalıdır. Nutuk çekecek, dedikodu konuşacak bir zaman değil.

Zaman, ders zamanı değil,
Keşif de keşşafa bağlı değil...


(176. Mektup)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:31

Ey oğul!

Dünya ehli insanlar ve zenginler, büyük bir belâ ile imtihan olunmaktadırlar. Zira dünya, Hakk Teâlâ nazarında kızılmıştır. Onların gözünde, bütün pisliklerin en çirkini, süslü görünmektir. Tıpkı zehirli ve şekerli altın şeklinde kaplanmış pislik gibi..

Bununla beraber, doğruyu gösteren sağduyu akıl, bu dünyanın alçaklığının, kötülüğünün farkındadır. Allah'ın razı olmadığı bu dünyanın çirkinliğini tesbit etmiştir. Bundan dolayı âlimler derler ki;
- Bir şahıs, kendinden sonra malının zamanın en akıllı kişisine verilmesini vasiyet edecek olsa, bu mal, zahidlere -takva ehline- verilmelidir. Çünkü bu insanlar, olgun akla sahip oldukları için, dünyadan yüz çevirirler, ona rağbet etmezler.

Bununla birlikte sonsuz rahmeti sayesinde Cenab-ı Hakk, bu işi sadece akla bırakmamış, ona nakilden de -kitap ve sünnetten de- şahit eklemiştir. Bu değersiz dünya malının hakikatine, âlemlere rahmet olan Peygamberlerin sözleriyle vakıf olabilmeyi ihsan etti. Çirkin dünyanın sevilmesini, ona bağlanılmasını açık bir şekilde yasakladı. Eğer bir kişi, adaletli iki şahidin varlığına rağmen, şeker sanarak zehiri yerse, altın sanarak pisliği tercih ederse, o kişi tam ahmaktır ve akılsızdır. Aslında böyle bir kişi, Peygamberin (s.a.v.) bildirdiği haberleri inkar etmektedir. Böyle bir kişi, göstermelik imanı bulunan münafık hükmündedir. Ki böyle bir iman, ona ahirette fayda sağlamaz. Sadece dünyevi malını ve canını korumuş olur.

Öyleyse, gaflet pamuğunu kulaktan çıkarmak lazım. Yoksa yarın hasret ve pişmanlıktan başka birşey ele geçmez.

Bu dünya hayatı meta'dır, aldatır,
Kim onu seçerse aldanır.
Geçen geçti, beklenilesi gelmedi,
Öyleyse bulunduğun andır elindeki...

(215. Mektup)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:32




Ey evlat!
Fırsat ganimettir. Öyleyse ömrün tamamını, faydasız, gereksiz şeylerin peşinde harcamamak gerekiyor. Bilakis ömrün tamamını yüce Hakk'ın rızası doğrultusunda geçirmek gerekiyor.

Beş vakit namazı cemaatle, gönül birliği ile ve tadil-i erkan ile beraber eda etmek lazımdır.
Teheccüt namazını terk etmemek gerekir.
Seher vakitlerindeki istiğfarları, cömertçe ziyan etmemek lazımdır.
Tavşan uykusuyla aldanılmamalıdır.
Dünyanın peşin zevklerine aldanılmamalıdır.
Ölümü hatırlamayı ve ahiret ahvalini göz önünde tutmak lazımdır.

Vehhasıl,
Dünyadan yüz çevirerek ahirete dönülmesi gerekir. Dünya ile zaruret miktarı kadarınca meşgul olmak, kalan diğer vakitleri, ahiret işleriyle ilgilenerek geçirmek lazım.

Sözün kısası şu ki; Kalp, Allah'dan başkalarıyla ilgilenme -alakalanma- tasmasından kurtulmalı, zahiri de şeriatın hükümleriyle süsleyip bezemelidir.

İşte iş bu, gerisi hayal...

(344. Mektup)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:35

Fırsatı Ganimet Bilmek, Vakti Zayi Etmemek

Gönderdiğin mektup ulaştı. Fırsatı ganimet bilmek, vakti zayi etmemek gerekir. Merasim ve geleneklerden birşey kazanılmaz. Hile ve bahanelerden sadece hüsran artar. Sâdık haberci -ona eksiksiz salavâtlar ve en mükemmel selâmlar olsun- şöyle buyurmuştur: "Yapacağım-edeceğim deyip erteleyenler helak oldu."


Varlığı kesin olan hayatı, varlığı meçhul olana harcamak ve mechulu/hayali olanı mevcud için korumak gerçekten çirkin bir davranıştır. Hiç şüphesiz vakti en öenmli işlerde harcamak gerekir. Bunu unutmak, aldatıcı, süslü, boş malayaniye neden olur. Şânı Yüce Allah bizi, talep lezzetinin zerresiyle rızıklandırsın. Onun dışındakilere kanmaktan kurtulmamızı kolaylaştırsın. Dedikoduyla hiçbir şey ele geçmez. Yegane istek kalbin selametidir. İşin aslını düşünmek ve malayaniden tamamen yüz çevimek gerek.

Hakkın arzusu dışındaki herşey,
Şeker yemek dahi olsa, öldürücü zehirdir!

'Elçiye düşen yalnızca tebliğ etmektir' (Maide,99)

[133. Mektup]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:36

Acı ve Sıkıntılar Muhabbetin Gereklerindendir
Ey Sevgili! Acı ve sıkıntılar muhabbetin gereklerindendir. Fakirliği / dervişliği seçenler için acı ve kederler şarttır.

Sana olan aşkımın amacı acı çekmektir!
Aksi halde, mutluluk yolları çoktur!

Sevilen, seven birinin olmasını, kendisinden başkasında sukûnet bulmamasını ve başkalarından tamamen ayrılmasını ister. Burada tatminlik tatmin olmamaktır. Lezzet yanmaktır. Karar kararsızlıktır. Rahat yaralı olmaktır. Bu makamda kurtuluşu istemek, nefsini fitneye atmaktır. Nefsini bütünüyle sevgiliye bırakman gerekir. O'ndan gelecek herşeye razı olman gerekir. O'ndan geleni, yüz çevirmeden, itiraz etmeden kabul etmen gerekir. Bu konumda geçim yolu budur. İsitikamete erişmek için güç ve takatin nisbetinde çalışman gerekir. Aksi halde aksaklıklar peşinden ayrılmaz. Meşguliyetin iyiydi. Ancak kuvvet kazanamadan, zayıf düştün. Fakat endişe etme. Bu üzülecek bir hal değildir. Bu tereddütlerden sonra cemiyet yollarına teşebbüs edersen, öncesinden daha güzel olur. Bu ayrılığın yollarını, cemiyet yollarının aynısı olduğuna inanmalısın. Böylece birşeyler yapmaya güç kazanmış olursun. Vesselam.

[140. Mektup]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:36




Seyyidi Mürselin ve Hulefa_i Raşidine mütabaat üzerine teşvik hakkında Hace Cihana gönderilmiştir.
''Hz Allah sizin kalbinize selamet bahş eylesin yani kalbiniz kalbi selim olsun.Sadrınızı şerh eylesin yani feyzi ilahinin gelmesi ile genişletsin.Cildinizi yumuşatsınyani füyuzat_ı ilahinin gelmesi ile cildlerinizi yumuşatsın.Bunların hepsi ruh,sırh,hafi,ahfanın kemalatının cemisi,salavatın ekmeli,teslimatın efdali kendisi ve ali üzerine olan Seyyidi Mürseline mutabaata bağlıdır.Böyle olunca size o Nebi zişana ve o Nebi zişandan sonra hidayet edici ve hidayet olunmuş olanHulefa_i Raşidine mutabaat vaciptir.Çünki muhakkakHulefa hidayet yıldızlarıdır ve velilik güneşleridir.Kimki onlara mutabaat etmekler müşerref olursa tahkik fevzi azim ile kurtulmuş olur.Kimki onlara muhalefet etmekle halk olunmuş ise yani kalpleri tab olunmuş mühürlenmiş ise tahkik haktan çok uzak bir delalet ile sapıtmış olur.Diğer bir maksudum Sultanın 2 oğlunun içinde bulunduğu çaresizlik halini geçim sıkıntısını izhardır.Sizin tarafınızdan istenilen şey onlara imdat ve yardım etmektir.Muhakkak siz meded ve ianeye layıksınız.Muhakkak siz bütün insanların ihtiyacını kaza etmeye muvaffaksınız.Hz. Allah sizin muvaffakiyyetinizi ziyadeleştirsin hayır yoldaşınız kılsın.Allahın selamı sizin ve sair hidayete tabi olan kimseler üzerine olsun.Amin

{1.cilt 25.mektup}
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:37

Hakkın Dışında Matlûb/Arzulanan Olmayı Hak Eden Yoktur.
Kardeşimiz Hâce Muhammed Kâsım'ın mektubu ulaştı. Mutluluk verdi. Dünyalık işlerinin dağınıklığıyla gönlünü daraltma. Bunlar için üzülmeye değmez. Çünkü bunların tamamı yok olmaya mahkumdur. Bilakis, Şânı Yüce Hakkın rızasını kazanmak için koşuşturmalısın. İster darlıkta, ister zenginlikte olsun, Şânı Celil Vâcibu'l-Vücûd Zât'ın dışında matlûbiyeti hak eden hiçbir şey yoktur. Özellikle sizin gibi azizler için böyle olmalıdır. Bununla birlikte hizmet için bir işaret ya da emir olsa, memnuniyetle onu yerine getirmek için gayret ederiz. Vesselam.

[150. Mektup]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:38

namaz
Şurası muhakkak olarak bilinmelidir ki, namaz, İslâmın beş şartından ikincisidir. Bütün ibâdetleri kendisinde toplamıştır. İslâmın beşte bir parçası ise de, bu toplayıcılığından dolayı, yalnız başına müslümânlık demek olmuştur.

İnsanı, Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işlerin birincisi olmuştur. Âlemlerin Efendisi ve Peygamberlerin “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vesselâm” en üstünü olana mi’râc gecesi, Cennette nasîb olan rü’yet şerefi dünyaya indikten sonra, dünyanın hâline uygun olarak, kendisine yalnız namazda müyesser olmuştur. Bunun içindir ki: (Namaz mü’minlerin mi’râcıdır) buyurulmuştur.

Bir hadîs-i şerîfte, (İnsanın Allahü teâlâya en yakın olması namazdadır) buyurulmuştur.


(261.Mektub)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:38

namaz- devam

Yüce Rabbimiz, biz kullarına bu dünyada öyle güzel nimetler sunmuş Bizler tüm bu nimetlere şükretmesini bildikten sonra ve bu nimetleri Allah yolunda harcayıp O’nun rızası doğrultusunda sarf ettikten sonra elbette ki, işte o zaman dünya bizim için “Asıl varılacak yer olan Allah katına” ulaşmamız için bir vesile olacaktır. Ve aynı zamanda bize sunulan bu nimetlerin fazlasını da Allah yolunda, muhtaç insanlara dağıttığımızda göreceğiz ki, o asıl varılacak yer olan makama en kısa yoldan ulaşacağız.

Hele bir de Peygamber Efendimizin belirttiği gibi:
“Yorulan bir insanın dinlenmek için bir ağaç dibinde gölgelendiği yer kadar kısa olan bir mekân” olan bu dünya hayatımızda mal mülk edinme hevesine kapılmayıp, ihtiyacımızdan fazlasını biriktirmeyip, saklamadığımızda ve tüm biriktirdiklerimizin bu dünyada kalacağını, Allah’a ulaşmayacağını, bu dünya nasıl yerle bir olacaksa, tüm biriktirdiklerimizin de yerle bir olacağını anladığımızda işlerimiz daha da kolaylaşacak ve bu dünyada bulunuş gayemiz netleşecektir.

“Asıl varılacak yer olan Allah katına” ise, bizleri şu anda içinde bulunduğumuz dünya hayatına yüklediğimiz değerler ulaştıracaktır. Zira bizleri Allah katına ulaştıracak olan, içinde bulunduğumuz dünyadır. İnsan cenneti de cehennemi de bu dünyada kazanmaktadır, işlemiş olduğu amellere göre… Hâl böyle olunca, içinde yaşadığı dünyayı ve kendi hayatını cennete çeviremeyen, cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüştüremeyen bir insanın varılacak en güzel yer olan Allah katından medet umması, aldanmadan öte bir şey değildir.

(261.Mektub)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:39

namaz- devam
Dünya hayatının geçiciliğini Allahu Teâlâ kullarına Kur’an-ı Kerîm’de geçen birçok âyette bildirmiş, sevgili Peygamberimiz ise birçok hadis ile insanlara bu dünyanın fâniliğini haber vermiştir. Bu âyetler ve hadisler ışığında kendini dünya malına, zevkine, tasasına kaptırmadan, Allahu Teâlâ’ya dönen ve gerçek hayatın âhiret olduğuna, dünyanın ise geçici bir mekân, imtihan yeri olduğuna inanan insanlar Allahu Teâlâ’ya iman eden gerçek mü’minlerdir. Bu mü’minler, dünyanın tadından zevkinden güzelliğinden yettiğince tattığı gibi ahret
iman gerçeğini anlayarak, tadarak, yaşayarak asıl zenginliğin, asıl güzelliklerin, asıl olan mekânda yani âhirette kazanılacağını bildikleri için Allah tarafından varılacak en güzel mekân olan “Allah katı” ile müjdelenmektedirler. Allahu Teâlâ’nın bu müjdesiyle şereflenmek isteyen kulları, kendilerine verilen bu dünyayı, nefsinin istekleri ve şeytanın hilesinden uzak kalarak Allah katında gerçek mü’min olma gayretindedirler. Onlar, Allah’tan gelene razıdırlar. Bu dünyadaki zenginliğe heves etmekleri gibi yokluklara ve fakirliğe de katlanarak mükâfatını Rablerinden beklerler. Bilirler ki, tüm kazanılanlar ancak Rabbimizin bize sunmuş olduklarıdır. Ve ancak Rabbimizin katındadır.



(261.Mektub)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:39

namaz- devam


Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Sizler benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. Dünya gözlerinizdeki bütün değerini kaybederdi.” buyurmuştur.
Ebû Derdâ, bu hadisi aktardıktan sonra şöyle devam eder:
“Şayet sizler benim bildiğimi bilseydiniz, dağlara çıkar hüngür hüngür ağlardınız. Dönmemek üzere mallarınızı bekçisiz bırakırdınız. Fakat tükenmez ümitler, kalbinizden âhiret düşüncesini aldı. Bütün ümitleriniz, dünyanın nimetleri oldu. Hayvanlar gibi başınıza gelecekleri bilmeyecek kadar kör oldunuz. Sizler din kardeşi olmanıza rağmen neden birbirinizi sevip nasihat etmiyorsunuz?! Sizleri birbirinize düşüren, çirkin duygularınızdır. Sizler neden birbirlerinizi dünya işlerinde uyarırken, âhiret işlerinde uyarmıyorsunuz? Hatta sevdiğiniz kişiye dahi âhiretle ilgili öğüt vermiyorsunuz?


Bunlar kalplerinizdeki imanın zayıflığının delilidir. Âhirette elde edeceğinize, dünyada kazandıklarınıza inandığınız gibi inansanız, âhiretin arkasında gitmekten dünyaya fırsat bulamazsınız. Belki de hiçbir zaman ulaşamayacağınız hevesler için türlü sıkıntılara giriyor, değişik cürümleri uyguluyorsunuz. Ne kadar fenalaşmışsınız ki, içinizdeki imanınızın etkisini kaybetmişsiniz?

Şayet Muhammed’in getirdiğinden şüpheniz varsa, bize gelin, sizi aydınlatalım. Kalbinizdeki şüpheyi giderelim. Sizler akılsız insanlar değilsiniz ki, sizleri mazur görelim! Dünya hayatınızla ilgili davranışlarınızda doğru kararlar alıyorsunuz. Sizler neden dünyada elde ettiğiniz kârlardan dolayı seviniyor, kaybettiklerinizden dolayı hüzünleniyorsunuz? Bunları yüz hatlarınızla ifade etmekle yetinmiyor, dillerinizle de söylüyorsunuz! İşleriniz biraz aksi gitse, belâ geldi diye yakınıyorsunuz. Diğer yandan dininizde ağır kayıplar vermenize rağmen umursamıyor ve üzülmüyorsunuz! Allah’a yemin ederim ki, Allah sizinle olan ilişkisini kesmiştir. Neden derseniz, sizler dostlarınıza ve dost olmadıklarınıza nasıl davrandığınızı bilmiyor musunuz? Şayet Resûlullah yaşasaydı, sizin bu yaptıklarınıza kesinlikle müsaade etmezdi. Şayet içinizde hayra dönme meyli olanlarınız varsa, ben size her şeyi anlattım. Âhiret hayatını, dünya nimetlerinden yüz çevirmeyi istiyorsanız, bunu başarırsınız. Allah’ın yardımı üzerinize olsun!”


(261.Mektub)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:40




Mektubatı Rabbani 32'nci Mektup dan

Süâl: Sığınağımızın, yüksek rehberimizin nisbeti değişmemişdir. Ya’nî artmamış ve azalmamış diyorsunuz.

Cevâb: Efendim! Tekmîl-i sınâ’at, telâhuk-ı efkâr iledir. Ya’nî san’atların ilerlemesi, fikrlerin, düşüncelerin birbirlerine eklenmesi ile olur.


Sibeveyh tarafından kurulmuş olan Nahv bilgisi, sonra gelenlerin düşünceleri ile binlerce kat çoğalmışdır. Çoğalmadan, olduğu gibi kalması, noksanlık olur.

Hâce Behâeddîn-i Nakşibend hazretlerinin nisbeti, hâce Abdülhâlık hazretleri zemânında yok idi “kaddesallahü sirrehümâ”. Her zemân da böyle olmuşdur. Bundan başka, yüksek hocamız Bâkî-billah hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bu nisbeti olgunlaşdırmak istiyordu, temâm olmamış biliyordu. Eğer dahâ yaşasaydı, ALLAHü teâlânın irâdesi ile, bu nisbeti kim bilir nereye kadar yükseltecekdi. Bunun yükseltilmemesi için uğraşmak doğru değildir. Fakîr, bu nisbetin değişmeden nasıl kalacağını bilemiyorum. Sizdeki nisbet bile başkadır. Onların nisbetine hiç benzememekdedir. Bu sözümüz, onların yüksek huzûrunda çok söylenmişdi. Şeyh İlâhdâd fakîri, nisbetin ne olduğunu nereden bilmekdedir? Kalbinde bir parça huzûr vardır. Ne hâlde olduğunu başkaları da bilmekdedir. O nisbeti kendisine veren kimdir? Bunları bana bildiriniz. Böylece bu fakîr de kendisine yardımda bulunayım.

Rü’yâlara güvenmeyiniz! Çünki, çoğu hayâl ile görülmekdedir, doğru olmazlar. Şeytân, kuvvetli düşmandır. Onun aldatmasından kurtulmak güçdür. Ancak, ALLAHü teâlânın koruduğu seçilmiş kimseler kurtulur.

Süâl: Kazanılmış olan nisbetlerin geri alınmasını soruyorsunuz?

Cevâb: Efendim! O nisbeti geri almakda rehberin ihtiyârı, irâdesi olmaz. Birlikde iken de söylemişdim. O hâl, şimdi de öyledir, yok olmamışdır. Yok oldu sanmak doğru değildir. Kalbden işitdiğiniz sesin de, bununla bir ilişiği yokdur. Ateşin külü soğuyunca ve içinde ateş kalmayınca da, üzerine su dökülürse, ateşe dökmüş gibi ses çıkarır. Sesi duyunca, külün içinde ateş kalmışdır demek doğru olmaz. Yine söylüyorum, rü’yâlara kıymet vermeyiniz! Bu sözüm, bugün sizden gizli ise, yarın inşâALLAHü teâlâ belli olacakdır. Mektûbunuzda üzerine çok düşmüş olduğunuz için, cevâbını bildirmeğe mecbûr kaldım. Yoksa, sebeb olmadan bir şey yazılamıyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:40

Ramazan Ayı...
Lutf etdiğiniz kıymetli mektûb, bizleri mubârek Ramezân ayında şereflendirdi. Bunun için, bu büyük ayın üstünlüklerinden birkaç satır yazmak hâtırıma geldi:

Mubârek Ramezân ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nâfile nemâz, zikr, sadaka ve bütün nâfile ibâdetlere verilen sevâb, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir orucluya iftâr verenin günâhları afv olur. Cehennemden âzâd olur. O oruclunun sevâbı kadar, ayrıca buna da sevâb verilir. O oruclunun sevâbı hiç azalmaz. Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafîfleten, onların ibâdet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de afv olur. Cehennemden âzâd olur. Ramezân-ı şerîf ayında, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, esîrleri âzâd eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibâdet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasîb olur. Bu aya saygısızlık edenin, günâh işliyenin bütün senesi, günâh işlemekle geçer. [Bu ayı fırsat bilmelidir.] Elden geldiği kadar ibâdet etmelidir. Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, âhıreti kazanmak için fırsat bilmelidir. Kur’ân-ı kerîm, Ramezânda indi. Kadr gecesi, bu aydadır. Ramezân-ı şerîfde, iftârı erken yapmak, sahûru geç yapmak sünnetdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bu iki sünneti yapmağa çok önem verirdi. İftârda acele etmek ve sahûru gecikdirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeğe ve dolayısı ile herşeye muhtâc olduğunu göstermekdedir. İbâdet etmek de zâten bu demekdir.Hurma ile iftâr etmek sünnetdir. İftâr edince, (Zehebez-zama’ vebtellet-il urûk ve sebet-el-ecr inşâallahü teâlâ) düâsını okumak, terâvîh kılmak ve hatm okumak mühim sünnetdir.

Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce müslimân afv olur, âzâd olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytânlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu mubârek ayda Onun şânına yakışacak, kulluk yapmağı ve Rabbimizin râzı olduğu, beğendiği yolda bulunmağı, hepimize nasîb eylesin! Âmîn.


[size=12]45.Mektup('tan)...[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:41

203. Mektup Allah yolunda olanların yanında bulunmayı övmekdedir
Bu mektûb, molla Hüseyne yazılmışdır.
Allah yolunda olanların yanında bulunmağı övmekdedir:
Allahü teâlâ, hâllerinizi güzel eylesin. İşlerinizi fâideli eylesin! Maksadlarınızı ıslâh eylesin! Şerefli mektûbunuz geldi. Sevgilerinizi bildirdiği için bizleri çok sevindirdi. Allahü teâlâ, bu yolun büyüklerine olan sevginizi artdırsın! Onlara bağlılık arzûsunu, ömrünüzün sermâyesi yapsın! Hadîs-i şerîfde, (El-mer'ü mea men ehabbe) buyuruldu ki, (Kişi, sevdiği ile berâberdir) demekdir. Bu büyükleri seven, onlarla berâber olur. Onlarla berâber olan, şakî olmakdan korunmuş olur. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (İnsanların yapdıklarını yazan meleklerden başka melekler de vardır. Yollarda, sokak başlarında dolaşırlar. Allahü teâlâyı zikr edenleri ararlar. Zikr edenleri bulunca, birbirlerine seslenirler. Buraya geliniz, buraya geliniz derler. Kanadları ile, onları sararlar. O kadar çokdurlar ki, göke varırlar. Kullarının her işini bilici olan Allahü teâlâ, meleklere sorarak: Kullarımı nasıl buldunuz, buyurur? Yâ Rabbî! Sana hamd ve senâ ediyorlar ve senin büyüklüğünü söylüyorlar ve senin ayblardan ve kusûrlardan temiz olduğunu söylüyorlar, derler. Onlar, beni gördüler mi, buyurur? Hayır görmediler, derler. Görselerdi, nasıl olurlardı, buyurur? Dahâ çok hamd ederlerdi ve dahâ çok tesbîh ederlerdi ve dahâ çok tekbîr söylerlerdi, derler. Onlar, benden ne istiyorlar, buyurur? Yâ Rabbî! Cennetini istiyorlar, derler. Onlar, Cenneti gördüler mi, buyurur? Görmediler, derler. Görselerdi, nasıl olurlardı, buyurur? Dahâ çok yalvarırlardı, dahâ çok isterlerdi. Yâ Rabbî! Bu kulların Cehennemden korkuyorlar. Sana sığınıyorlar, derler. Onlar Cehennemi gördüler mi, buyurur? Hayır görmediler, derler. Görselerdi, nasıl olurlardı, buyurur? Görselerdi, dahâ çok yalvarırlardı ve ondan kurtulmak yoluna dahâ çok sarılırlardı, derler. Allahü teâlâ, meleklere, şâhid olunuz ki, onların hepsini afv eyledim, buyurur. Yâ Rabbî! O zikr edenlerin yanında, filân kimse zikr etmek için gelmemişdi. Dünyâ çıkarı için gelmişdi, derler. Onlar benim müsâfirlerimdir. Beni zikr edenlerle berâberim. Onların yanında bulunanlar da, zarar etmezler, buyurur). Bu hadîs-i şerîf ve yukarıda bildirdiğimiz (Kişi, sevdiği ile berâberdir) hadîs-i şerîfi gösteriyorlar ki, bu büyükleri sevenler, bunlarla berâberdirler. Bunlarla berâber olanlar, kazançlı olurlar. Allahü teâlâ, bizi ve sizleri, bu büyükleri sevenlerden eylesin! Sevgili Peygamberi, ümmî ve hâşimî olan Muhammed (s.a.v) hurmetine düâmızı kabûl buyursun! Âmîn.
Şeyh İlahdâdın mektûbunda, kendinizden haber veriyorsunuz. Böyle ademler, yanî yokluklar, tâliblerde çok görülmekdedir. Çok çalışınız. Ele geçenlerle doymayınız!
Fârisî beyt tercemesi:
Çok cilve var, aranan sevgilide,
Kavuşdum sanma, bir cilve görünce!

Bu büyüklerle birlikde bulunmak, en fâideli şeylerdendir. Allahü teâlâ, bunların sohbetine kavuşdursun! Fârisî beyt tercemesi:
Aşk serhoşlarîle bulun, mey yoksa da, koku geçer.
Koku da bulunmaz ammâ, onları görmek de yeter.

Gece gündüz karşısında bulunduğunuz büyük hazretden aldığınız yola sarılınız. (Allah) mubârek ismini, hiçbirşey düşünmiyerek, kalbinizden geçiriniz! Hâzır ve nâzır olduğunu da düşünmeyiniz! Sıfatlarından hiçbirini hâtırınıza getirmeyiniz. Yüreğinizin bulunduğu yerde, gönülde (Allah) ismini hep bulundurunuz! Çok lâzım olan bilgiler, yazmakla anlaşılamaz. Anlatmak lâzımdır. Buluşursak, bildirilir. Buluşuncıya kadar, elinize geçenleri yazınız. Onları okumak, uzakdan teveccühe sebeb olur. Vesselâm.
Vefâsızdır, ey denî dünyâ senin her nimetin!
Ecel fırtınaları, mahv eyliyor her rifatın.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sehergülü

sehergülü


Mesaj Sayısı : 46
Nerden : İstanbul
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 27/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime07.04.10 11:41

Ezân Kelimelerinin Manâları (303. Mektub)
Bu mektûb, müezzin hâcı Yûsüfa yazılmıştır.
Ezân kelimelerinin manâlarını bildirmektedir:

Evvelâ Allahü teâlâya hamd ederim! Sevgili Peygamberine salevât eder, iyilikler dilerim! Biliniz ki, ezânın kelimeleri yedidir:

ALLAHÜ EKBER: Allahü teâlâ, büyükdür. Ona birşey lâzım değildir. Kullarının ibâdetlerine de muhtâc olmakdan büyükdür. İbâdetlerin, Ona hiç bir fâydası yokdur. Bu mühim manâyı, zihnlerde iyi yerleşdirmek için, bu kelime, dört kerre söylenir.

EŞHEDÜ EN LÂ İLÂHE İLLALLAH: Kibriyâsı, büyüklüğü ile ve kimsenin ibâdetine muhtâc olmadığı hâlde, ibâdet olunmağa Ondan başka kimsenin hakkı olmadığına şehâdet eder, elbette inanırım. Hiçbirşey Ona benzemez.

EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN RESÛLULLAH: Muhammedin (aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm), Onun gönderdiği Peygamberi olduğuna, Onun istediği ibâdetlerin yolunu bildirici olduğuna ve Allahü teâlâya, ancak Onun bildirdiği, gösterdiği ibâdetlerin, yaraşır olduğuna şehâdet eder, inanırım.

HAYYE ALESSALÂH, HAYYE ALELFELÂH: Müminleri, felâha, seâdete, kurtuluşa sebeb olan, nemâza çağıran iki kelimedir.

ALLAHÜ EKBER: Ona lâyık bir ibâdeti kimse yapamaz. Herhangi bir kimsenin ibâdetinin Ona lâyık, yakışır olmasından, çok büyükdür, çok uzakdır.

LÂ İLÂHE İLLALLAH: İbâdete, karşısında alçalmağa müstehak olan, hakkı olan ancak Odur. Ona lâyık bir ibâdeti kimse yapamamakla berâber, Ondan başka kimsenin ibâdet olunmağa hakkı yokdur.

Nemâzın şerefinin büyüklüğünü, onu herkese haber vermek için seçilmiş olan, bu kelimelerin büyüklüğünden anlamalıdır.

(Fârisî mısra tercemesi):
Senenin bereketi, behârından belli olur.

Yâ Rabbî! Peygamberlerin efendisi, en üstünü hurmetine ve şerefine (aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât) bizleri, istediğin gibi namâz kılanlardan ve azâbından kurtulanlardan eyle! Âmîn.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
katrenur
Forum Yetkilisi
Forum Yetkilisi
katrenur


Mesaj Sayısı : 437
Yaş : 40
Nerden : cizre
Reputation : 2
Kayıt tarihi : 13/03/10

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime11.04.10 18:16

emeğine sağlık allah razı olsun
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
nurgül
Admin
Admin
nurgül


Mesaj Sayısı : 3494
Nerden : İstanbul
Reputation : 3
Kayıt tarihi : 04/11/09

Mektûbât-ı Rabbânî...... Empty
MesajKonu: Geri: Mektûbât-ı Rabbânî......   Mektûbât-ı Rabbânî...... Icon_minitime15.04.10 18:52

ALTMIŞINCI MEKTÛB
Bu mektûb, yine seyyid Mahmûda yazılmış olup,

Allahü teâlâdan başka, birşey düşünmemeği bildirmekdedir
Hak teâlâ, hepimizi, her an kendinin esîri olmak şerefine kavuşdursun! Hakîkî kurtuluş, Ona esîr olmak, tutulmakdır. Ondan başka birşey düşünmemek, hâtıra birşey getirmemek, büyüklerimizin yolunda, pek kolay hâsıl olmakdadır. Hattâ, bu yolun büyüklerinden birkaçı, kırk gün çile çekmiş, kırk gün sonra, hâtırlarına dünyâ düşünceleri gelmez olmuşdur.

Hâce-i Ahrâr (kaddesallahü teâlâ sirreh) buyurdu ki,


]Yok edilmesi lâzım gelen, dünyâ düşünceleri, dâimâ Allahü teâlâ ile olmağa mâni olan düşüncelerdir. Yoksa bütün düşünceleri yok etmek lâzım değildir.Bu büyüklerin sevgisi ile dolu olan bir dervîş, (Rabbinin nimetlerini say!) emrine uyarak, kendi hâlini şöyle bildirir ki,

kalbden, düşünceler, o kadar yok olmuşdur ki, mesel bu kalbin sâhibi Nûh aleyhisselâmın ömrü kadar yaşasa, bu kadar zemânda kalbine bir düşünce gelmez. Bunun için uğraşmasına lüzûm olmaz. Çünki, uğraşmakla olan şey, devâmlı olmaz. Belki kalbine bir düşünce getirmek için senelerle uğraşsa, getiremez.

Çile çekmek, uğraşmak demekdir. Uğraşmak, tarîkatda olur. Hakîkat ise güçlük çekmekden, uğraşmakdan kurtulmakdır. (Yâd-i gird) tarîkatda olur. (Yâd-i dâşt) hakîkatdadır.

Düşüncelerin yok edilmesi, uğraşmakla olursa, devâm edemez. On gün, kırk gün, bir yerde kapanıp çile çekmekle, düşünceler, devâmlı yok edilemez ve Allahü teâlâ ile berâberlik, devâmlı olamaz. Çünki, uğraşmak tarîkatda olur. Tarîkatda kazanılanlar ise, devâmlı olamaz, tükenir. Hakîkatda devâm bulunmasına sebeb, hakîkatda, uğraşmak olmadığı içindir. Uğraşmak bulunan bir mertebede, yolcuya, dünyâ düşüncesi gelince, Allahü teâlâya olan teveccühü, bağlılığı bozar. Bu yolun başında bulunan yocularda hâsıl olan, devâmlı teveccüh, başkadır. Yukarda bildirilen devâmlı teveccühe (Yâd-i dâşt) denir ki, en yüksek mertebedir.

Hâce Abdülhâlık-ı Goncdevânî k.s. buyurdu ki,



  • ]Yâd-i dâştdan sonra, mertebe yokdur, ötesi cehâletdir.
Tesavvuf hâllerini anlatmağa sebeb, bu yolun talebesini teşvîkdir. Evet, bu yola inanmıyanın, bu yazılara, boş lâf diyeceğini biliyoruz. Bazılarına doğru yolu gösterir. Bazılarının da, büsbütün sapıtmasına sebeb olur.
Fârisî iki beyt tercemesi:
Masal diye okuyan için, masaldır.
Kıymetini anlıyana, tükenmez hazînedir.
Nil nehri çingeneye kan göründü.
Mûsâ aleyhisselâma ise, sâf sudur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nurgulce.blogspot.com
 
Mektûbât-ı Rabbânî......
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Fethu'r Rabbanî(Abdulkadir Geylani Hz.)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RavzaGul.com :: İSLAM :: Tasavvûf-
Buraya geçin: